yukari cik
X

Yanlış Yerde, Yanlış Zamanda Yayınlanan Bir Şaheser: 46 Yok Olan

Yanlış Yerde, Yanlış Zamanda Yayınlanan Bir Şaheser: 46 Yok Olan

82ekran için yazan: Polat Öziş

Hep şikâyet eder dururuz. Dünya kalibresinde dizi üretemiyoruz, ürettiklerimiz de ancak çöp oluyor diye. Peki, standardı arşa konumlamış, kalitesiyle parmak ısırtan dizilerimize ne kadar sahip çıkıyoruz? Ya da soruyu şöyle değiştirelim: Televizyon izleyicisi, ekranlarda alternatif iş istiyor mu? Cevabı oldukça basit: Tabii ki hayır!

Malum, son birkaç yıldır dizi izleme alışkanlığımız da dizileri izlediğimiz platformlar da değişti. Türkiye için milat Netflix‘in ülke piyasasına girmesi ve akabinde BluTV ile puhutv’nin de kendi özgün içeriklerini üretmesi oldu. Önce Masum gibi ülke tarihinin en iyi dizilerinden birine tanıklık ettik, sonrasında ise Fi’nin entrikalarla bezeli kendine has aurasına. Arkası da geldi tabi… Hal böyle olunca televizyonun kopya işlerinden bunalan bünyeler, yaratıcı işler için attılar kendini dijital ortama. Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Masum, Bozkır, Bartu Ben ya da Şahsiyet televizyon ekranında yayınlanabilir miydi? Yayınlansa bile rating canavarına kurban gitmez miydi? Olaya bir de bu yönden bakınca heder olmuş, televizyonun vasatlığı içinde kaybolmuş onlarca dizi geliyor insanın aklına. Bu yapımlar içerisinde en fazla öne çıkan ve keşke şimdi yayınlasaydı da dijital bir platformda doya sıya izleseydik denilebilecek yegâne iş ise, gotik ve özgün yapısıyla dikkat çeken 46 Yok Olan.

Aslına bakılırsa 46 Yok Olan hiç de eski bir dizi değil. İlk bölümü 27 Mart 2016‘da yayınlanan yapım için, internetin özgürlüklerle dolu trenini kaçıran son iş bile demek mümkün. Doğrusunu söylemek gerekirse, 46 Yok Olan bile bile lades diyen ve tam anlamıyla ölü doğan bir projeydi. Bunun nedeni ne dizinin bayağı bir senaryo ile karşımıza çıkması ne de tel tel dökülmesi. Aksine haddinden fazla kalite kokması!

Biraz zamanda yolculuğa çıkalım. Eylül 2010‘da Star TV’de ilk bölümüyle ekranlara gelen ve bir anti-kahramanı merkezine alan Behzat Ç. başladığında, ben dâhil birçokları dizinin ekran ömrünün kısa olacağını düşünüyordu. Nitekim kanal yönetimi diziyi 13. bölüme dek birkaç kez bitirmeyi düşünse de sosyal medyadan yükselen tepki sesleri bunun önüne geçmiş ve Behzat Ç. de kocaman bir fenomene evrilmişti. Esasen 46 Yok Olan’ın çıkış noktası da Behzat Ç.’den feyz alarak gerçekleşti. Yine Behzat Ç.’yi yaratan ekibin elinden çıkan 46 Yok Olan, her ne kadar televizyona aykırı olduğunu bilse de, bir kez daha özgün yapısının sahiplenileceğini düşündü. Ancak ne yazık ki bu sefer bu peri masalı gerçeğe dönüşmedi. Hem de Ercan Mehmet Erdem’in harikulade kalemi ve Erdal Beşikçioğlu’nun parmak ısırtan performansına rağmen!

Peki, neydi 46 Yok Olan’ın alâmetifarikası? En başta karşımızda duran dizi, hikâyesinden sinematografisine kadar her yönüyle Avrupai bir iş. Şu zamana kadar hangi yerli yapımda bir Şaman ayiniyle karşılaşıp, Ayahuasca’nın halüsinojen etkisine tanıklık ettik ki? Hatırlayın, 46 Yok Olan’ın ilk bölümü yayınlandığında, sırf bu sahnesi bile günlerce konuşulmuş, oldukça ses getirmişti. Ancak dizinin tek artısının bir Şaman ayininden çıkagelmesi dersek, bu zeka dolu senaryoya ve akıcı anlatıya haksızlık etmiş oluruz. Nitekim 46 Yok Olan, boşluğa mahal vermeyecek şekilde tasarlanmış, psikolojik normlarla süslü ve adrenalin dozajını yukarı taşımayı hedef edinen senaryosuyla huzurlarımıza gelirken, aynı zamanda biçimiyle de vuruculuğunu doruk noktasına çıkarmayı başarıyordu. Şimdi yiğidi öldürüp, hakkını teslim etmek gerekir. Son yıllarda yaptığı işler tartışma konusu olsa da Serdar Akar’ın 46 Yok Olan’daki formda duruşu fazlasıyla takdire şayan. Nitekim bu karanlık dünyanın gerilimini, çarpıcı bir şekilde izleyicisine aktarmayı başaran yönetmen, anlatıya serpiştirdiği tadında parodiyle de dizinin pozitif algısını genişletmekteydi.

Tabii 46 Yok Olan’ın en büyük zaafı televizyona yapılıyor oluşuydu. Ne kadar televizyonun kendi içerisindeki matematiğine aykırı bir şekilde 65 dakikalık süresiyle ekrana da gelse, vahşete çalan senaryosu “ben farklıyım” diye bas bas da bağırsa, alıcısı yine de televizyon izleyicisiydi. Bu nedenle internetten izlenme oranlarının zerre önemi yoktu. Keza dizinin 13. bölümde erken finale uğurlanması ve hikâyesinin apar topar nihayete erdirilme çabası da bu harikulade dizinin handikabı olarak öne çıktı. Bu noktadan sonra ne mi oldu? Cevabı çok basit: Ekranlarda gördüğümüz en spesifik iş, zorunlu manevralarla belki de hiç istemediği bir noktaya evrildi ve mecburi bir sonla ekranlara veda etti. Ancak bu noktada Ercan Mehmet Erdem’i her şeye rağmen takdir etmek lazım. Nitekim zorunlu da olsa, hikayeyi kendi içerisinde tutarlı bir sonla huzurlarımıza getirdi ve yükseğe konumlandırdığı çıtasından taviz vermeden anlatıyı sonlandırmayı başardı.

Şimdi, küçük bir beyin jimnastiği yapalım. Oldu ki 46 Yok Olan bugün, ilk defa yayınlanıyormuşçasına bir dijital platformda karşımıza çıktı. Ne mi olurdu? İnanın, şu an hakkında methiyeler düzüyor, her köşe başında dizi hakkında konuşuyorduk. Çünkü televizyon gibi bir otosansür mekanizması içerisinde böylesine özgün, vahşi ve nevrotik bir hikayeyi huzurlarımıza getiren ekibin, özgür ve elindeki malzemeyi hoyratça kullanabileceği bir platformda neler yapabileceğini düşünmek, insanı çıldırtacak noktaya getiriyor. Düşünsenize, Murat’ın işlediği cinayetlerde daha kanlı, daha sert bir haleti ruhiye takındığını? Ya da dizinin daha cesur bir üslupla sahne aldığını? Her şeyi bir kenara bırakın, Ercan Mehmet Erdem’in rating kaygısı olmadan tasarladığı senaryosunu gönül rahatlığıyla bizlere sunduğunu? Şimdi biz 46 Yok Olan’ın ekranlara bu kadar erken veda ettiği için diziye mi üzülelim, yoksa bu özgün hikâyeye, dertsiz tasasız eşlik edemediğimiz için kendimize mi?

46 Yok Olan, yerli dizi tarihin en spesifik işlerden biri olmasının yanı sıra, televizyon ekranlarında boy gösteren de son aykırı proje. Nitekim herkesin birer ikişer maharetini dijital platformlarda göstermeye başladığı şu zaman diliminde, 46 Yok Olan’ın televizyon gibi bir garabetin içinde heba olduğunu bilmek, neresinde bakarsak bakalım asap bozucu bir durumu beraberinde getiriyor. A’dan z’ye bir ekip işi olan ve hikâyesinden gotik atmosferine kadar her yönüyle televizyona iki gömlek büyük gelen dizi, 13 bölümlük bir şaheser olarak çoktan kayıtlara geçti bile. Ne diyelim, iyi ki artık dijital platformlar var da, fersah fersah kalite kokan işlerin rating canavarına kurban gitmeyeceğini biliyoruz!

Not: Eğer ki neymiş bu 46 Yok Olan diyorsanız ya da bir daha mı izlesem acaba diye düşünüyorsanız, diziye Netflix üzerinden ulaşabilir; Erdal Beşikçioğlu’nun gelgitlerle dolu karakteri vesilesiyle oyunculuk dersi verişine, Ercan Mehmet Erdem’in zekâ dolu senaryosuna ve Serdar Akar’ın o sert üslubuna bir kez daha tanıklık edebilirsiniz!