The OA, izlenme oranlarına baktığımız zaman büyük bir popülariteye henüz erişmiş değil. Ağır top yapımların gölgesinde kalmış, izleme listelerinde geriye düşmüş bir işten bahsediyoruz. Ancak itiraf etmek gerekir ki; dizi herkesin keyifle ve heyecanla takip edeceği bir yapım olarak öne çıkıyor.
Dizi, köprüde giden bir arabanın içinden çekilen bir video ile başlıyor. Köprünün üzerinde bir kadın vardır ve garip şekilde davranan bu kadın köprüden aşağı atlamak üzeredir. Tam bu sırada görüntülerden haberdar olan kadının ailesi, kadınla birlikte soluğu hastanede alır. Çok geçmeden öğreniriz ki bu kadının adı Prairie’dir. Ve Praire bu olaydan önce kaçırılmıştır. Nitekim kaçırılma vakasının öncesinde de kör olan bu kadının mucizevî şekilde gözleri görmeye başlamıştır. Daha da ilginci sırtında garip izler vardır ve kendisine The OA demektedir. İşte bu harikulade dizi tahmin edebileceğiniz gibi bu kaçırılma esnasında neler olduğuna odaklanıyor. Bir yandan da şimdiki zamana sırt çevirmiyor ve Prairie’e ile edindiği bir grup arkadaşının hikâyesine parantez açıyor. Sonuç olarak dizi, günümüz ve geçmiş olarak iki yönlü bir zaman akışı ile ilerleme yolunu seçiyor.
The OA, başlangıçta elimize bir bulmaca veriyor ve o bulmacayı çözmemiz ile birlikte ortaya başka bulmacalar bırakıyor. Bu yöntemle dizi, merakı hep üst seviyede tutmayı başarıyor ve insanda diğer bölümü açma duygusu yaratıyor. Yeri gelmişken ifade edelim, dizi sekiz bölümden oluşuyor; yani kolayca tek seferde tüketilebilecek bir yapım. Bölüm süreleri ise birbirinden bağımsız. Yani bir bölüm yetmiş dakika gibi bir süredeyken diğer bölüm otuz dakika civarında seyredebiliyor. Diziyi izlemeyen okuyucular için hemen şöyle bir tez öne sürebiliriz; olay örgüsünün içinde kaybolacaksınız ve hikâyenin çekiciliği sizi ekrana kilitleyecek. Bu nedenle, hiç düşünmeden The OA’yı izleme listenize eklemenizi şiddetle tavsiye ediyoruz. Eğer ki diziyi izlemediyseniz, bu dakikadan sonrası sizin için bir miktar sürprizbozan içerebilir.
***SPOILER ALERT***
Dizi, aslına bakılırsa son bölüme kadar olan süreçte yarattığı tüm beklentiyi finalde yerle yeksan ediyor. Bölümler ilerledikçe izleyici büyük sona hazırlayan The OA, beklentiyi boşa çıkaran bir son sunuyor ve böylelikle izleyici de bir şok etkisi yaratmayı hedefliyor. Ancak şok duygusu yerine sinir katsayısını arttırdığını söyleyebiliriz.
Ayrıca o FBI ajanının ne işi vardı evin içinde? Homer’a, Doktor Hap’a neler oldu hatta ve hatta gerçekler miydi? Prairie şizofren mi? Tüm bunlar dizinin yarattığı soru işaretlerinden bazıları. İşin güzel yanı, dizi ikinci sezon onayını aldı ve final bölümü gerçek bir sonu yansıtmıyor. Anlaşılan kesin cevapları bulabilmek için ikinci sezonu beklemek zorunda kalacağız.
Diğer bir konu ise beş hareketten oluşan dansın kendisi. Açıkçası bu durum ilk olarak fazlasıyla tebessüm ettiriyor. Keza yönetmen Batmanglij verdiği bir demeçte, tam olarak da bu etkiyi yaratmak istediğinden bahsediyor. Sonuçta hikâyenin genelinde tam olarak anlamlandıramadığımız bazı olaylar yaşanıyor ve tam anlamlandıramadığımız olaylara bu şekilde bir tepki verebileceğimize inanıyor yönetmen. Kısacası, bu düşünce üzerinden yola çıkıldığını açıkça dile getirebiliriz. Hemen şu bilgiyi de geçelim; dizideki ki bu dansı yaratan kişi Sia’nın Chandelier klibinin koreografisini üstlenen kişiyle aynı.
Prairie yani Brit Marling için ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Sanatçı The OA’da gerçekten takdir edilesi bir oyunculuk sergiliyor. Keza yalnızca oyunculukla yetinmiyor; aynı zamanda dizinin senaryosunda da onun imzasını görüyoruz. Yazmak ve başrolü oynamak; ikisinde de iyi performans sergileyebilmek, gerçekten sağlam bir başarı göstergesi.
Brit Marling, üniversiteden mezun olduktan sonra oyunculuk yapmaya karar veriyor. Los Angeles’a taşınıyor ve genelde korku filmlerinde şirin sarışın rollerini oynamak zorunda kalıyor. Bu işten sıkılan Brit, yazmaya karar veriyor ve The OA bu şekilde ortaya çıkıyor. Brad Pitt’in de aralarında bulunduğu Plan B yapımcı şirketi ve Netflix ile anlaştıktan sonra dizi hayata geçiriliyor. Bu dakikadan itibaren rolüne daha iyi ısınmak içinse, oyuncu bir dizi hazırlık sürecine giriyor. Özellikle saatlerce gözleri kapalı bir şekilde ev eşyalarını nasıl kullanabileceğini öğrenmeye çalışması, karakterin şimdiki gerçekçi duruşunu bizlere örnekleyen en önemli husus olarak öne çıkıyor.
Yapımın karakterlerini git gide olgunlaştırdığını da söyleyebiliriz. Henüz başlarda tipik sorunlu ergen rolünde olan Steve, sezon biterken sorumluluk almaya başlıyor. Diziden bir atıfla tarif etmek gerekirse ‘’Görünmez benliğini’’ oluşturmuş oluyor artık.
Öğretmen BBA işinden ve neredeyse kendinden nefret eder vaziyettedir. Steve okulun sorunlu çocuğu iken en kolay yol olan uzaklaştırma yolunu seçmek ister. Ancak Prairie ile yaptığı konuşma sayesinde kendini buluyor. Dizinin sonunda ise Steve’i kurtarabilmek için elli bin doları gözden çıkaracak duruma geliyor. Okul baskını sırasında hiç düşünmeden, onun deyimi ile ‘’çocuklarının’’ yanına koşması ile karakter değişimini tamamlamış oluyor. Doctor Hap ise karşısında oluşan zıtlık karşısında gelişim gösteriyor. Hap karakteri bilim ve mantığı simgeliyor. Karşısında ki zıtlık ise inanç, ilham ve maneviyat ile oluşturulan Prairie. İki karakter yaşadıkları olaylar ile birbirlerini geliştiriyor. Taviz vermez ve mükemmeliyetçi Dr. Hap yumuşuyor ve hatalar yapmaya başlıyor. Tıpkı bir duvarı andıran bu karakter, tutsaklarına sandviç yapılmasına dahi izin veriyor. Prairie ile neredeyse duygusal bir ilişki kuruyor. Ve hatta yeri geldiğinde ona her şeyi geride bırakıp gitmeyi dahi teklif ediyor. Prairie ise tüm yaşadıklarından sonra inancını yenilmez yapıyor. Ve bunun bir sonucu olarak tereddüt etmeden okula koşuyor. İster bir şizofren olsun isterse sağlıklı bir insan olsun, inancı onun gerçeği oluyor.
Sonuç olarak amiyane tabirle “Sağlam” olarak nitelendirebileceğimiz bir dizi izledik. Final bölümünde beklentimizin tamamen dışında bir bölüm ile karşılaşsak da ikinci sezon için heyecan duymamak elde değil. Nitekim güzel karakterler ve hikâyeler tükettik. Hikâyeyi dinleyen grubun arasında gibi, hikâyeyi dinledik, sanki bizde kaçırılmışız gibi tutsak hissettik. Gerildik, umutlandık, korktuk ve üzüldük. Ve umarım böyle güzel bir sezonu daha güzel bir devam sezonu ile taçlandıracaklardır.
*Son olarak Allison Wilke kimdir diye merak edenler olabilir. Çünkü dizinin sonunda ‘Inmemory of AllisonWilke’ diye bir yazı beliriyor. Allison dizinin yapımcılarından biri ve The OA yayınlanmadan önce hayatını kaybediyor.
**Khatun: Hatun
82ekran için yazan: Hasan Keşke