yukari cik
X

Türkiye‘de Korku Sinemasının Panoraması

Türkiye‘de Korku Sinemasının Panoraması

82ekran için yazan: Osman Karayiğit

Sinemada insanları korkutmak ya da korku türünü pazarlamak bundan yirmi yıl önceye kadar kötü bir şeydi de son yıllarda mı revaçta? Pek denemez… Tüketicinin ilgi gösterdiği her iş pazarlanmaya uygundur. Bu yüzden yapımcıların korku türüne ilgisi arttı. Sinemamızda son on beş yılda cinli film furyası başladı desek yanılmış olmayız. Neredeyse her ay iki cinli film gösterime giriyor. Haliyle  bu da nitelik sorunu ortaya çıkarıyor.

Korku sinemamız emekleme yıllarını atlattı diyebiliriz. İşini iyi yapan insanlarla bir şeyler değişmeye başladı. O isimlerden biri de kuşkusuz Hasan Karacadağ. Kendisi genç bir yönetmen/ senarist. Uzakdoğu korku sinemasını yakından inceleme olanağı buldu, kültürel kodlarımızı ve inançlarımızı da iyi bir sentezle sinemamıza uyguladı. Kültürel kodlarımız neyden korkacağımızı belirleyen önemli bir unsurdur. Çocukken “öcü” kavramıyla korkutulurduk. Yaramazlık yaparsan öcü gelir, öcü seni götürür gibi… Ve çocukken paranormal bir olay yaşamamış kişi yoktur. Var mıdır? Belki de çocukluğun getirdiği hayal gücü ile de bazı sıradan olaylar fizikötesi algılanmış olabilir. Masallarda anlatılan cin, peri ya da karanlık ve ıssız yerlerde görüldüğüne inanılan gulyabani… Hepsi de kültürel kodlarımızda ayrı ayrı yeri olan unsurlardır.

İnançlardan Doğan Korku: Üç Harfliler

Toplumumuzda adının anılmasından dahi imtina edilen varlık olan cin, bir dönemler sinemamız için de böyleydi. İnsanlar inançlarından doğan bu bilinmeyen figürlerden elbette(!) korkarlar. “Korkacak hiçbir şey yok, kendinden başka!” film afişlerinde boy gösteren bu tip mottoları sıkça görsek de Anadolu coğrafyasında insanımız çok büyük oranda cinlerden korkar. Bu slogan ile ilgili şu da söylenebilir: Cinden korkuyorsan kendinden korkuyorsundur ya da kendi kendini korkutuyorsundur. Anadolu insanlarını zombiyle, vampirle, seri katille veyahut canavarla korkutmak ne mümkün? Dolayısıyla gözümüzün gördüğünden korkmama gibi bir davranış eğilimi sergiliyoruz.

İnsan bilmediğinden de korkar. Tarih boyunca birçok din ve inanışa göre insanların göremeyeceği bir boyutta yaşadıklarına inanılan cinler, Anadolu’nun ıssız köylerinde geceleri anlatılan korku hikâyelerinden fırlayıp sinemamızın başkahramanı oluverdiler. Doğaüstü varlıklar olmalarının yanı sıra varlıklarını kabul eden de var etmeyen de… Fakat son yıllarda çekilen korku filmlerinin çoğunda cin, büyü ve kıyamet temaları kullanılmakta. Sinema teknolojisinin gelişmesi, kaliteli çekimler ve kurgudaki iş bilen eller aracılığıyla cinli filmler beyaz perdeye aktarılıyor. Bu varlıklar filmlerde ıssız ve izbe yerlerde yüksek bir ses eşliğinde kapkara bir siluet olarak aniden kadrajda görünebiliyor (jump scare) ya da büyü teması ile soslanıyor bir diğer yorumuysa bir insana musallat olup onun ruhunu ele geçirebilme durumu. Filmlerin ana karakterleri din adamı-büyücü-psikolog/psikiyatr, genç bir kadın/çocuk vs… Korku ögesi bunların üzerinden verilmeye çalışılıyor. Gürültü ve yüksek sesle korkutma ögesini bolca ve hunharca kullanan modern korku sinemamıza 2018 yapımı A Qeuit Place(Sessiz Bir Yer) filmi bir selam gönderiyor gibi hissediyorum. Ya da böyle hissetmek istiyorum. Gerilim türünü de içinde fazlasıyla barındıran post-apokaliptik diye tabir edilen kıyamet sonrası bilim-kurgu türündeki bu tarz filmler sinemamızda da denenmeli ama asıl mesele ticari bakış, bütçe ve dijital olanaklar.

Korku Sineması Tarihimiz

Korku sinemamızın tarihine baktığımızda korku türünün eskilere dayandığı söylenilebilir. 1949 yapımı Çığlık, 1953 yapımı Drakula İstanbul’da, 1963 yapımı Kötü Tohum, 1970 yapımı Ölüler Konuşmaz ki, The Exorcist filminden uyarlanan 1974 yapımı Şeytan filmleri ilkler arasında sayılabilir. Ve arada korku türüne yakın birçok film/video olmasına rağmen milenyum çağında 2004 yapımı Okul filmi 800 bin, yine aynı yıl Büyü ve 2006 yapımı konusunu 2001 yapımı Japon korku filmi Kairo’dan alan Dabbe 500 bin seyirciyi sinema salonlarına çekmeyi başardı. Okul filmi gişede 800 bin seyirciyi aşan ilk yerli korku filmi olduktan sonra tür üzerine yoğunlaşan birçok yapımcı oldu. Bu korku temasının keşfedilip üzerine gidilmesiyle korkuseverlerin de ilgisi eklenince korku filmleri birbiri ardına gösterime girer oldu. Dabbe’nin ikinci filmi hariç, seri beklenenden fazla ilgi gördü. Serinin beşinci filmi Dabbe: Zehr-i Cin ise tüm zamanların en çok izleyici çeken yerli korku filmi oldu. Serinin yedinci filmi tanıtım görseli yayımlanmasına rağmen bir türlü çekilemedi. Türkiye’de modern korku türünün öncüsü kabul edilen Hasan Karacadağ’ın Dabbe serisinin dışında çektiği başka korku filmleri de var. “Magi” filmi buna örnek verilebilir. Magi beyaz perdede yüksek prodüksiyon ve oyuncu kadrosuna rağmen beklediğini bulamamış (gişede 227 bin 978) olsa da Michael Madsen’ın fragmandaki jest ve mimikleri türün sevenlerinin merak duygusunu kamçıladı. Elin Amerikalısı cinlerle nasıl mücadele edebilir ki? Neticede bu vvarlıkların huyunu suyunu bilen bizimkiler… İsim de önemli tabii ki Magi “Dabbe: Magi” diye pazarlansa gişesi daha bol olabilirdi. Ama Dabbe temasına uymazdı orası ayrı mesele.

2000’li yıllardan sonra sinemamızda dinsel motifli birçok korku filmi yapıldı. 2010 yapımı Türkiye’nin ilk üç boyutlu korku filmi Cehennem 3D, Biray Dalkıran yönetmenliğinde gişede 100 binde kaldı. Sonrasında 3D korku filmi çekmeyi deneyen pek olmadı. On üç yıl aradan sonra Büyü filminin devam filmi geldi ve 2017 yapımı Büyü 2 gişede beklenen ilgiyi göremedi ve 65 bin civarında seyirci toplayabildi. O seyirci de ilkinin hatırına gelmiş sanırım. Korku türünde cin furyasını devam ettiren bir başka önemli isim ise Alper Mestçi. Belki de türün Hitchcock’u… Musallat, Üç Harfliler ve Siccin serileri ile hatırı sayılır bir kemik kitle yakalayan Mestçi, Siccin serisinin beşinci filminde gişede 600 bini aştı. Türe fazlasıyla eğilen Özgür Bakar’ın 2014 yapımları Azazil: Düğüm, Ammar: Cin Tarikatı, 2015 yapımları Deccal, Helak: Kayıp Köy, Ammar: Cin İstilası, 2016 yapımı Azazil: Büyü, 2017 yapımı Deccal 2, 2018 yapımı Alem-i Cin, 2019 yapımı Alem-i Cin 2 gibi dokuz filmle gişede 50 bin ila 200 bin arasında seyirci ile buluştu.

Cinli Olmayan Korku Sinemamız

Kadrajımızı cinli olmayan korku filmlerine çevirdiğimizde Kutluğ Ataman’ın 1995 yapımı Karanlık Sular dönemin sanat çevreleri tarafından beğenilmesine karşın gişede ilgi görmedi. Vampir unsuru barındırması seyirciyi olumsuz etkilemiş olabilir fakat yönetmenin anlatacağı farklı bir şeylerin olduğunu görmek sinemamız adına umut vericiydi.  Taylan Biraderlerin yönetmen koltuğunda oturduğu korku sinemamız adına bence “kült” bir film olan 2006 yapımı Küçük Kıyamet ise deprem travması, kıyamet ve kahramanların yaşadıkları sıra dışı olaylar ile türün en güzel örneklerinden. Ne yazık ki devamı bir türlü gelmedi. 2015 yapımı Baskın filmi eleştirmenlerce sonunda cinsiz bir korku filmi olarak duyuruldu. Can Evrenol’un ilk uzun metrajı olmasına rağmen konusu, oyuncuları, görsel efektleri, çekimleri, kurgusu, mekânları ve müziği ile gişede 70 bini aşamadı lakin başarılı bir film olarak sinemamızda yerini aldı ve güzel bir tat bıraktı. Lütfü Emre Çiçek‘in ilk uzun metrajı 2016 yapımı Naciye ise türün sevenleri için farklı bir deneyim sunuyor. 2010 yapımı Ses filmi seçkin oyuncu kadrosu ile ilgi çekti. Konusu da ilgi çekiciydi ve türe farklı bir soluk getirdi. Türkiye’nin ilk slasher tarzı korku-gerilim filmi olma iddiasında olan 2012 yapımı Doku ise amatör bir iş olarak kaldı. “Teen slasher” tarzı bir film olan 2009 yapımı Konak korkutmasa da türün Amerikan sinemasından etkilerini “komik” ögelerle verebiliyor. Türün kötü filmlerinden bahsetmek biraz abes olacak çünkü o kadar fazlalar ki… Lakin 2011 yapımı Mühürlü Köşk ve 2016 yapımı Lanetli Anahtar korku türünün modern sinemamızdaki en kötü filmlerinden ikisi diyebiliriz.

Korku türünün televizyondaki yerine bakacak olursak: 1999 yapımı Sır Dosyası,  beş bölüm yayınlanmış değeri bilinememiş bir Taylan Biraderler işiydi. Yine 2003 yapımı Parmak İzi belgesel-polisiye-suç türünde olsa da ürkütücü müzikleri ile üçüncü sayfa cinayetlerini etkileyici bir şekilde beyaz cama yansıtmayı başardı. Yeni dönemde farklı dijital platformlarda korku dizileri de yer almaya başladı. Alper Mestçi’nin Blutv’de yayınlanan Sahipli dizisi türün dijital platformlara kayması adına ilk yerli iş olma özelliği taşıyor.

Sonuç

Cinli filmlerde korku inanç sömürüsü üzerinden veriliyor diyenler de yok değil ya da politik iktidarın toplum üzerinde bir baskı aracı olarak bu filmleri kullandığını söyleyen de. Her şey bir yana ülkemizdeki korku sineması gelişim kaydediyor. Avrupa’dan korku filmlerimizi yakından takip eden korkuseverler de var.  Son olarak sinemamızda korku filmlerini tiye alan komedi filmlerine de değinmek gerektiğini düşünüyorum. Bu anlamda en önemli başarıyı The Exorcist filmini tiye alan 2007 yapımı Kutsal Damacana elde etti. İkinci filmde Kurt Adamı, üçüncü filmde ise Dracula’yı tiye alan Kutsal Damacana, devam filmlerinde ilkinin tadını veremedi. 2004 yapımı Saw’ı tiye alan 2008 yapımı Destere ise yavan bir deneme olarak kaldı.