82ekran için yazan: Polat Öziş
Şöyle arkamıza yaslanıp, son yıllarda izlediğimiz en iyi dizileri sıralayacak olsak, birçoğumuzun listesine tepeden giriş yapacak işlerden biri de şüphesiz ki Black Mirror. Her biri sinema filmi tadında bölümleri ve gerçekleşmesi pek de uzak olmayan distopik zaman dilimlerine göz kırpan ana teması ile gönülleri çoktan fethetmiş bir yapımdan bahsediyoruz. 5 Haziran’da beşinci sezonuyla Netflix’e dönüş yapan ve bölümleri bir kez daha ses getiren dizinin, dilerseniz Striking Vipers isimli ilk bölümünü birlikte inceleyelim.
Malum, oyunun içine girmek, konsol yardımıyla yönettiğimiz karakterlerin hissettiğini paylaşmak çoğu kez zihnimizi kurcalayan hususlardan olmuştur. Düşünsenize, çocukluk yıllarında çılgınlar gibi oynadığımız Street Fighter karakterlerinin yerinde biz varız ve onların hissettiklerini birebir yaşıyoruz! Lafı gevelemeye hiç gerek yok, manyak bir şey bu! İşte, bu ana temadan filizlenen Striking Vipers, üzerine şehvetin uçsuz bucaksız albenisi de eklediğinde oldukça kaotik bir yapıyı huzurlarımıza sunuyor.
Yedi ölümcül günahtan ilki olan şehvet, hepimizin içinde sinsice bekleyen ve ortaya çıkmak adına hazır kıta bekleyen bir duygudur. Dile kolay, hayatta en sevdiğimiz insana dahi ihanet ettirebilecek güçlü bir kavramdan bahsediyoruz. Black Mirror evrenine geldiğimizde ise şehvetin tehlikeli yüzüyle birebir karşılaşmak mümkün. Artırılmış Gerçeklik’e dayanan bir oyun neticesiyle yıllar sonra tekrardan iletişime geçen iki eski dostun, bu sanal dünyada keşfettikleri duygu, şehvetin neden ölümcül bir günah olduğunu kanıtlar neticede. Çünkü şehvet, ne arkadaş, ne eş, ne dost tanır. O, beraberinde getirdiği hazla beraber insanın içgüdülerine göre hareket etmesine neden olur ve çoğu zaman da olabilecek en büyük hatayı ademoğlunun kucağına bırakır.
Bu noktada 5. sezonun ilk bölümü olan Striking Vipers’ın detaycılığının hakkını teslim etmek gerekir. Nitekim dizi sakin ve ayrıntılara önem veren tavrıyla betimlemek istediği şehvet temasını net bir şekilde ortaya koyuyor. Henüz ilk dakikalarda Danny’nin içinde tuttuğu cinsel açlığı “röntgen” yoluyla dışa vuran, Karl’ın ne denli farklı tecrübelere gebe olduğunu onun hiperaktif tavırlarıyla ortaya koyan bölüm için, esasen teknolojinin ulaştığı seviye sadece bir araç! Tabii, bu noktada dizinin yaratıcısı Charlie Brooker’ı ayrıca tebrik etmek gerekir. Nitekim distopik soslu bir yapıdan, insanlığın karanlık tarafına temas eden böylesi bir anlatı çıkarabilmek neresinden bakarsak bakalım takdire şayan bir durum.
Bölüm, bir yandan Karl ile Danny’nin sanal ve gerçek arasında git gide kaotikleşen duygu durumunu betimlerken, öte yandan ise hikâyenin destekleyici parçası olan Theo vesilesiyle de eksik noktaları doldurmayı ihmal etmiyor. Malum, ortada şehvete dair bir kırıntı varsa, ihanet de muhakkak ki oralarda bir yerdedir. Theo’nun ilk baştaki misyonu, her ne kadar Danny’nin ihanetinin acı tarafını belirginleştirmek gibi gözükse de, Charlie Brooker onun da kanlı canlı bir insan olduğunu asla unutmuyor. Özellikle bölüm ilerledikçe Theo’nun bir ihanet objesinden, istekleri ve beğenilme ihtiyacı olan bir kadına dönüşümü, Striking Vipers’ın şehvet temasını ziyadesiyle güçlendiren detaylardan. Kaldı ki final dakikalarında, iki ana karakter ve Theo’ya yüklenen anlam, temanın kendi içerisinde de izleyiciyi ikileme sürüklediği anı temsil ediyor. Bir başka deyişle Charlie Booker izleyicisine şu soruyu yöneltiyor: Yoksa şehvet, onu köreltecek adımlar atıldığında o kadar da tehlikeli bir duygu değil mi?
Striking Vipers, özellikle kurduğu enfes dramatik çatıyla fark yaratıyor. Hikâyesinden vermek istediği duyguya kadar nokta atışı tercihlerle bunu gerçekleştiren bölüm; şehvet, ihanet ve etik tartışmaları içerisinde ekran başına geçen herkesi sıkı bir düşünce selinin içine itiyor. Ancak yine de bölümün hikâyeyi ön plana çıkarma gayesiyle hareket ederken, merkezine yerleştirdiği sanal gerçeklik oyununu geri plana ittiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Bu geri plana itiş, Danny ve Karl’ın sanal ile gerçek arasındaki git gellerinde yaşadığı duygu karmaşışını inandırıcı kılmadaki en büyük zaaf. Nitekim ortada oyunda sevişen iki yakın arkadaştan daha fazlası yok elimizde. Bu nedenle detaycı tavrıyla her daim alkışı hak eden Charlie Booker’ın, teknolojiyi anlamlandırabilmemiz adına daha fazla veriyle karşımıza gelmesi, Striking Vipers’ın etkisini arşa çıkaracak en önemli değişkenlerden olabilirdi.
İki eski arkadaşın, teknoloji vesilesiyle yeni keşfettikleri duygulara yelken açışını ve içlerinde saklı tuttukları şehveti gün yüzüne çıkarmalarının anlatısı olan Striking Vipers, izleyicisini düşünmeye sevk eden enfes bir Black Mirror bölümü. Bir an olsun rayından çıkmayan, sakin yapısını, vurucu anlarla perçinleyen bölüm, Black Mirror’un karanlık külliyatı içerisinde de hatırlanmaya değer işlerden biri olarak öne çıkıyor.