yukari cik
X

Sakin ve Güçlü Bir Polisiye: Bozkır

Sakin ve Güçlü Bir Polisiye: Bozkır

Bir gün yanlış bir karar vermiştim. Etrafımda kimse yanlış yaptığımı düşünmüyor, bana hak veriyordu. Şunu gördüm. Herkesin onayladığı şey yanlış sayılmıyor.

Masum, 7Yüz, Bartu Ben gibi yüz akı projeleri huzurlarımıza getiren BluTV, bir kez daha adından söz ettirmeye aday bir işle karşımızda. Polisiye unsurlara sırtını dayayan ve gizemli yapısıyla dikkatleri üzerine çeken Bozkır‘ın yönetmen koltuğunda Bahadır İnce otururken, başrollerde ise Yiğit Özşener, Ekin Koç, Nur Fettahoğlu, Altan Erkekli ve Bige Önal gibi isimler yer alıyor.

Henüz ilk bölümü yayınlanan ancak izleyicisine sunduklarıyla büyük bir gelecek vadeden dizi, küçük bir kasabada, yalnızlıktan nasibi almış iki polisin peşine düştüğü cinayet soruşturmasını ve akabinde gelişen olayları konu alıyor. Tabii Bozkır, tüm bunları yaparken karakterlerini temellendirmeyi ve onların hikâyesine parantez açmayı da es geçmiyor. Bu da dizinin doğru bir senaryo matematiği ile huzurlarımıza geldiğinin en önemli göstergesi olarak öne çıkıyor.

Diziyi izlenebilir kılan ve gelecek adına umut beslememizin önünü açan yegâne husus ise hiç kuşku yok ki anlatının biçimi. Tam anlamıyla yarattığı atmosferi ön plana çıkarma gayesi taşıyan ve bunu da başarıyla icra eden Bozkır, özellikle görsel açıdan Bir Zamanlar Anadolu’da filmini akıllara getirmesiyle de takdiri fazlasıyla hak ediyor. Keza tam da bu noktada başarıyla icra edilen sinematografiye ayrı bir parantez açmak gerekir. Nitekim diziyi izlerken hikâyenin büyüsü içine dâhil olabiliyor ve bu gizemli soruşturmanın akışı içerisine kendimizi kaptırabiliyorsak, yaratılan puslu evrenin payı fazlasıyla büyük.

Dizinin akıllara getirdiği tek yapım Bir Zamanlar Anadolu’da değil. Bozkır, aynı zamanda Behzat Ç.’nin muhalif tavrına göz kırpıyor ve gerek burjuvaya gerekse makam mevki aşkıyla yanıp tutuşan memur zihniyete karşı da eleştirel bir bakış açısı geliştiriyor. Evet, bu iki benzerlik Bozkır’ın anlatısını daha güçlü kılacak detaylar. Ancak burada da farklı bir sorun filizleniyor. Daha öncesinde izleyici tarafından sahiplenmiş işlerden referans almak, etik olarak bir sorun teşkil etmese de özgünlük anlamında yer yer anlatının büyüsünü gölgeleyecektir. Keza, ilk bölüm itibariyle Bozkır’ı bekleyen en büyük tehlike, Behzat Ç., Bir Zamanlar Anadolu’da hatta ve hatta True Dedective gibi işlerle mukayese edilecek olmasıdır.

Gelelim diziyi kendi içinde farklılaştıran ve izleyici ile sıkı bir bağ kurmasına vesile olacak değişkenlere. En başta dizi, yapı olarak oldukça sakin dursa da anlatı bakımından fazlasıyla dinamik ilerliyor. Neredeyse bir sezona konu olacak malzemeyi, hissettirmeden tek bölümde tüketen diziyi muadillerinden ayıracak en önemli ayrıntı da tam olarak bu noktada gizli. Nitekim bu kadar fazla konu servis edip, kafa karışıklığına izin vermeden ilerleyebilmek öyle her babayiğidin harcı değil. Bozkır’ın bunu olabildiğince duru bir şekilde işlemesi ve ciddiyetinden taviz vermeden dile getirmesi, anlatının gerçekçilik dozajına da birebir etki ediyor. Böylelikle dizi, sıradan bir polisiye olmaktan çıkıyor ve izleyicisini olayların tam ortasına yerleştiren kanlı canlı bir ruh haline bürünüyor.

Tabii, bu noktada dizinin vurucu repliklerine de parantez açmak gerekir. Özellikle Ekin Koç’un anlatıcı olarak ortaya çıktığı ve bir dış ses olarak üzerine düşeni fazlasıyla yerine getirdiği sahneler, deyim yerindeyse bir roman edasıyla karşımıza geliyor. Bu da böylesine sakin ilerleyen bir anlatı içerisinde, hikâyenin ritmini yükseltiyor ve izleyicinin anlatıya adapte olmasını kolaylaştırıyor.

Gelelim oyunculuklara. İtiraf etmek gerekirse Yiğit Özşener, bu ülkede hakkı teslim edilmeyen en önemli sanatçılardan. Ezel’deki performansıyla gönülleri fetheden ve dizinin yıldızı olarak ön plana çıkan, akabinde ise Kaybedenler Kulübü gibi geniş kitlelere hitap eden bir işle popülaritesini taçlandıran oyuncunun ekranlardan uzak kalması, esasen biz izleyicilere yapılan en büyük kötülüklerden. Ancak onunla tekrardan Bozkır’da buluşmak hele hele böylesine derinlikli bir karaktere hayat verirken görebilmek, tam anlamıyla bir görsel şöleni temsil ediyor. Nitekim Yiğit Özşener’in de açık ara dizinin en büyük artısı olduğunu söylemek mümkün. Arkasında büyük bir sır perdesi barındıran, ağırbaşlı ve korkulası bir halet-i ruhiyeyle karşımızda belirin Başkomiser Seyfi, ilerleyen bölümler için en fazla umut vadeden yapı taşı. Kaldı ki karakterin sürprize açık yapısı, Yiğit Özşener’in harikulade oyunculuğu ile birleştiğinde benzersiz anları da beraberinde getirecektir.

Yiğit Özşener için ne kadar methiye sözcükleri sıralamak mümkünse, Ekin Koç’un performansı için de bir o kadar negatif söylem geliştirmek mümkün. İlk bölüm performansı itibariyle dizinin aksak tarafını temsil eden oyuncu, özellikle gözünden çıkarmadığı güneş gözlükleri ile fazlasıyla eleştiriye maruz kalan Beyza’nın Kadınları’ndaki Tamer Karadağlı’yı anımsatıyor. Nitekim karakterin gereğinden fazla kasıntı duran tavrı da şimdilik dizinin en olumsuz tarafı olarak öne çıkıyor.

İlk bölümü yayınlanan Bozkır, merkezine aldığı gizemli cinayetler silsilesine birebir hizmet eden puslu atmosferi ile izleyicisine büyüsüne ortak eden ve ilerleyen bölümler adına gelecek vadeden bir polisiye. Özellikle yarattığı evreni gerçekçi kılan ve Yiğit Özşener önderliğinde ciddi ama bir o kadar da sakin bir tavırla arz-ı endam eden Bozkır,  iğneleyici tavrı ve merak uyandıran senaryosu ile ilgi ile takip edilecektir. 10 Bölüm sürecek dizi, bakalım bizlere daha neler sunacak? İzleyip, görelim!

82ekran için yazan: Polat Öziş