82ekran için yazan: Beldem Toy
Söz konusu aşksa; kendisine TV ekranı, sinema perdesi veya bilgisayar ekranından ulaşılmış olsun, aşkın gösteriliş şekli her zaman izleyiciye içten içe biraz klişe gelir. Çünkü aşk gibi sarsıcı bir duygu halini karşıdan izlerken, o duygunun yoğunluğu izleyeni içine çektikçe, izleyen hep daha fazlasını, daha şiddetlisini, daha yaratıcı olanını görmek ister. Sırf bu yüzden, bir örnekleri daha olmadığı için, sinema perdesinde gösterilmiş olan Melekler Şehri, Bodyguard, Hayalet, Titanik gibi özgün temalı, tutkulu aşk filmleri seyircide özel bir değere sahiptir. Fakat diğer yandan, aşk denen o klişe mevzu insanlığın vazgeçilmez bir ortak heyecanı olduğundan, nerede boy gösterirse göstersin, her defasında aynı merakla seyircinin bir şekilde ilgisini çekmeyi başarır.
Bu minvalde Erkenci Kuş dizisi, güzel memleketimizin TV dizileri ezici çoğunlukla sığ senaryolarla dram veya şiddete boğulmuşken, kış sezonu bitmesiyle, romantik komedi dalında çölde bir vaha gibi karşımıza çıktı. Üstelik başladığı dönemde politik mevzular yine yeni yeniden tepe noktasında iken, büyük bir risk alarak. Esasında başlangıç noktasında, Erkenci Kuş da yazlık bir romantik komedi olarak, klasik bir temayla yola çıktı. Şöyle ki; konu, apayrı dünyalara ait iki insanın bir şekilde tanışma ve akabinde şekillenen fakir kız & zengin oğlanın platonik başlayan aşk hikayesi üzerinden ilerlemekteydi. Biri dünyayı hayallerinde dolaşan ama gerçekte dünyası küçük, kitaplarıyla mahallesinde mutlu, yazarlıktan başka hevesi olmayan, hayalindeki beyaz atlı prensi -albatros- düşünerek yazarlık yolunda kendine ilham seçen, sempatik ve pek tabii ki sakar, birazcık patavatsız ama kalbi çok temiz bir genç kız olan ‘Sanem‘ kızımız veya nam-ı diğer Erkenci Kuş… Diğeriyse, dünyanın her köşesini gerçekten deneyimlemiş, oldukça popüler olmasına rağmen insanlardan izole bir hayat sürmeyi tercih eden, sadece canı istediğinde ortaya çıkan aşırı ‘cool’, hemcinslerini de kıskandıracak kadar eğitim, kültür, dil, yetenek, para, fizik ne derseniz her anlamda donanımlı, dört beşlik bir Yunan tanrısı modeli ‘Can‘ oğlumuz veya nam-ı diğer Albatros. Başlangıç noktasının böyle bir klişe bir temadan beslenmesi sebebiyle dizi ilk aşamada, yakın geçmişten bir örnek olarak, yine aynı platformda gösterilmiş olan ‘Kiralık Aşk’ adlı başka bir romantik komediyle karşılaştırıldı. Zira o yapımda da, her ne kadar olaylar örgüsü farklı olsa da, ana çerçeve yine zengin erkek ile fakir kabul edilen kız üzerinden oluşmaktaydı. Orada da esas kız, Sanem gibi üçüncü şahıslar sebebiyle, hiç istemediği olayların içine gömülmekte ve sevdiği adamın arkasından iş çevirmek zorundaydı, hem de yine esas oğlanın en yakınları vasıtasıyla.
Bir önceki yapımla olan bazı benzerliklere rağmen tam bu noktada, büyük bir AMA katmak gerekirse; Erkenci Kuş, romantik komedilerin kanıksanmış klişe aşk örgüsüne rağmen bir şekilde kendi özgünlüğünü ortaya koyarak çok hızlı ilgi çekmeyi başardı. Öncelikle bu romantik komedide diyaloglar kendi içinde büyük bir orijinalliğe sahip. Bunda, oyuncuların da doğaçlama yeteneklerinin katkısı olduğunu tahmin etmek çok zor olmasa gerek. Zira bazı noktalarda karakterler diyalogları sırasında kendilerini dahi adeta trolleyerek seyirciyi daha da güldürebiliyor. Oyunculara bu özgürlüğün verilmesi, diziyi daha da samimileştiriyor ve bu samimiyet böylelikle ivedilikle biz izleyicilere de memnuniyet olarak yansıyor. Buna ek olarak belirtmek gerek ki: Erkenci Kuş, hiçbir şekilde, sadece bir yaz esintisi kıvamında hafif bir yaz dizisi değil, ki başarısını kış sezonuna taşıyarak da rüştünü zaten fazlasıyla ispatladı. Esas kız ile esas oğlanın aşkından ziyade, diziyi adeta yükselten ve her biri birbirinden renkli yan karakterlerin varlığı, özellikle Sanem ve Can’lı sahneleri bekleyen romantiklerin bile ilgisini çekiyor. Böylece, kendisi de bir sistem kurbanı olarak, çok uzun süreli bölümlerine rağmen, yan karakterlerin renkli ve hareketli sahneleri, ekran başındakilerin hiç bir an ilgisini kaybetmesine olanak vermiyor.
Velhasıl, dizinin içimizi ısıtmasının en belirgin nedeni, içeriğinin oldukça dolu olması. Mesela, ekonomik ve bazı kültürel farklılıklara ve bu sebeple etraflarındaki hemen herkesin imkansız gözüyle bakmasına karşın, albatrosun (Can), erkenci kuşa (Sanem) ‘baya baya baya’ (Can konuştu) ilgi duymasının nedenleri kendi içinde mantıklı açıklamalarla seyirciye gösteriliyor. Böylece izleyici kendini bir anda şiddetli bir ‘#CanEm‘ savunucusu olarak bulabiliyor. Yoksa zaman zaman hiç mi klişelerden sıkılma aşamasına gelmiyoruz? Tabi ki geliyoruz. Ama tam Sanem’in basit sakarlıkları yüzünden hemen her bölümde Can’ın kucağına düşmesi ve sonrasında takip eden ağır çekim yakınlaşmalar sebebiyle bir öf diyecekken, bir sonraki sahnede yan karakterlerden birinin kendi iş imkanını yaratması hali ve bu sebeple günümüz gencinin derdine düşmesiyle kendimize geliyoruz (Ayhan). Veyahut tam Can’ın boks sahnesiyle aşırı kaslı kollara, duş sonrası baklavalara boğulmuşken, hemen akabinde Can’ı kitap okurken buluyor ve yeniden sosyal mesajımızı alıyoruz.
Bir başka klişe hali olarak ise, burada da, engelsiz mutluluk eşyanın doğasına aykırı deniyor ve üçüncü şahısların entrikaları aşıkların etrafını sarıyor. Fakat bu durum da, hiçbir şekilde diziyi bir drama evirme hatasına düşmediğinden, seyircinin güveni daha da sağlamlaştırılıyor. En yakınlardan gelen bazı kötücül oyunlara karşın (Can’ın kardeşi Emre), dizi bir romantik komedi olduğunu asla unutmuyor ve sorunlar bir an önce tatlıya bağlanarak, fazla ağdalanmadan aşıkları bir şekilde tekrar bir araya getiriyor. Hatta Emre gibi kötü kardeşler bile belli bir müddet sonra hatasından dönüp, melek gibi bir adama dönebiliyor. Yani, esas olanın, bitmeyen entrikalar değil, iki gencin tatlı aşkı olduğunu Erkenci Kuş hiç unutmuyor, gerginliğe uzun süre yer vermiyor ve böylelikle izleyicinin gönlünü bir kez daha fethediyor.
Sonuç olarak, ister basit bir yaz dizisi densin (ki artık kış dizisi), ister gerçek dışı bir aşk hikâyesi; her şeye rağmen, silah kullanımının özendirilmediği, kadının aşağılanmadığı, şiddetin olmadığı, kitap okumanın teşvik edildiği, hayvan sevgisinin vurgulandığı, dürüstlüğün ve erdemin önemine değinilmesinden ötürü Erkenci Kuş, takdir edilmeye fazlasıyla değer bir çalışma. Üstüne bir de izleyiciyi türüne layık olarak güldürmeyi başarabiliyorsa, varsın Sanemler hep Canların kucağına ağır çekim düşsün, varsın gerçekte var olmayan Canlar genç kızların beklentilerini yok yere büyütsün.
Dipnot: Albatros özel bir kuştur, neden özel olduğunu araştıran bulur.