yukari cik
X

Polisiyeye Yeni Bir Soluk: Alef (2020)

Polisiyeye Yeni Bir Soluk: Alef (2020)

82ekran için yazan: Polat Öziş

Mistik bir polisiye olarak tanıtılan ve bu nedenle ismi ilk telaffuz edilmeye başladığı günden itibaren merak uyandıran Alef nihayet izleyicisi ile buluştu. İlk iki bölümü ile BluTV ve FX ekranlarını süsleyen dizinin, sundukları ve sunacakları ile gelecek vadettiğini söylemek fazlasıyla mümkün. Özellikle Kenan İmirzalıoğlu, Ahmet Mümtaz Taylan ve Melisa Sözen’in başı çektiği zengin oyuncu kadrosuyla dikkat çeken dizinin, asıl yıldızı ise yönetmen koltuğunda oturan ve sinemamızın son yılardaki en önemli temsilcilerinden olan Emin Alper.

İlk iki bölümü yayınlanan ve sekiz bölüm süreceği duyurulan dizi, arka arkaya bulunan ve ölüm şekilleri birbirine çok benzeyen iki ceset ile izleyicisine merhaba diyor. Henüz ilk dakikalarında ekran başına geçenleri bir bilinmezin ve gizemli olaylar silsilesinin ortasına saplayan Alef’in öne çıkardığı ise hikâyeden çok karakterleri. Bir polisiye klişesi olarak nitelendirebileceğimiz yaşlı, tecrübeli, başına buyruk, ancak olay çözme kabiliyeti yüzünden kimsenin pek dokunmak istemediği Settar ve yurtdışından gelmiş, teorik bilgisi üst düzeyde olmasına rağmen pratiği nispeten daha zayıf olan genç polis Kemal… Evet, karakterler fazlasıyla tanıdık. Ancak onları bu yapı içerisinde farklı kılan ana etmense Emin Alper’in ortaya koyduğu karanlık yapı.

Öncelikle Alef’in adımlarını sağlam attığını ve anlatısını de iyi bir matematik üzerine inşa ettiğini ilk iki bölüm sonrası söylemek mümkün. Acele etmeyen, aksine izleyicisi ile bağ kuracak şekilde hamlelerini sakin şekilde yapan dizinin, karakterleri ön plana çıkarma düşüncesiyle ekran başındakileri hikâyesine rahatça adapte ettiğini söylemek mümkün. Tabii, dizinin bu tercihini daha sağlam hale getiren ve izlenebilirliğini doruğa çıkan etmen ise Alef’in sunduğu görsel şölen. Eğri oturup, doğru konuşalım. Karşımızda incelikle tasarlanmış bir yapı var. Bu da her şeyden önce Alef’in, iyi bir atmosfer dizisi olarak tanımlanmasının önünü açıyor. Kaldı ki tüm polisiyelerin alametifarikası olan gizem sosunu, karanlık sinematografisi sayesinde iliklere kadar işlemesi de dizinin hanesine artı puan yazdıran en önemli unsur.

Bu noktada asıl parantez açılması gereken isim ise şüphesiz Emin Alper. Tepenin Ardı (2012), Abluka (2015) ve Kız Kardeşler (2019) gibi sinemamızın son dönemdeki en dikkat çekici işlerine imza atan yönetmen, Alef’te de beklenildiği gibi dört başı mamur bir çatı kurmayı başarıyor. Özellikle polisiye türüne aşina olanlara hiç de yabancı gelmeyen karakterlerin, özgün bir biçimde sunuluyor oluşu Emin Alper’in yönetmenlik becerisiyle yakından ilintili. Keza sinematografisinden, vuruculuğuna kadar dizinin ilk dakikasından itibaren izleyicisini koltuğa çivilemesi kaçınılmaz. Bu da eldeki zayıf noktaların yer yer önemsiz hale gelmesine ve tıkır tıkır işleyen biçime hayranlık uyanmasına vesile oluyor.

Gelelim hikâyeye. Kabul etmek lazım ki Alef’in yıldızı Emin Alper. Ancak yönetmen, hiçbir dakikada kendisini ön plana çıkarma gayesi gütmüyor. Aksine, merkeze aldığı iki karakterin, olay çözmedeki maharetine geniş yer ayırarak, hikâyesini kendine has bilmeceler üzerinden ilerleteceğini de açıkça ortaya koyuyor. Bu noktada hikâyenin elindeki kozları bir anda oynamayışı da bir o kadar dikkat çekici. Doğrusunu söylemek gerekirse, ilk iki bölüm özelinde Kenan İmirzalıoğlu’nun fazlasıyla silik olduğunu söylemek aşikâr. Ancak ülkenin en önemli jönünün arka planda kalacağını düşünmek imkansız. Özellikle Kemal karakterinin gördüğü sanrılar, alkol ile olan yakın ilişkisi ve Londra’dan geldiğinin defaatle altının çiziliyor oluşu, ilerleyen bölümlerde Kemal üzerinden gelişecek farklı söylemlere de zemin hazırlıyor. Esasen bu da senaryonun inci gibi işlendiğinin ve sürprizlerini sakladığının en açık göstergesi!

Alef’in merkezine yerleştirdiği iki karakter Settar ve Kemal’in nevi şahsına münhasır tavırlarının ilgi çekici olduğu kadar eleştiriye açık olduğunu da söylemek gerekir. Özellikle ikili arasındaki kimi diyaloglar fazlasıyla yavan ve Türkiye gerçeklerinden uzak. Başkomiser Settar ve Komiser olarak sunulan Kemal’in birbirlerini ortak olarak tanıtması, hiyerarşinin hâkim olduğu bir emniyet düzeninde inandırıcılıktan fersah fersah uzak. Kaldı ki, Settar gibi başına buyruk,  kurt bir polisin, kendinden alt rütbedeki ve nispeten tecrübesiz olarak gördüğü genç bir polisi “yeni ortağım” olarak lanse etmesi, sunulan Settar portresinin doğasına aykırı olduğu gibi, polis teşkilatında da karşılığı olmayan bir durum.

Bünyesinde barındırdığı birtakım noksanlara rağmen Alef’in, şüphesiz ki en dikkat çeken yanı merkezine aldığı seri katil hikâyesi. Tabii ilerleyen safhalarda katilin motivasyonu ve cinayetleri neden işlediğine dair sebepler dizinin çekiciliğini anbean katlayacaktır. İlk iki bölümün özeline baktığımızda ise cinayetler ile ilgili elimizde pek fazla bir veri yok. Bu noktada belki biraz geçmişe gitmek ve Alef’in muadillerine göz atmak gerekir. 2000 sonrası Türkiye’de ortaya çıkan dört seri katil hikâyesi var: Beyza’nın Kadınları (2006), Ejder Kapanı (2010), Şahsiyet (2018) ve Bozkır (2018). Bu dört hikâyenin de ana mottosu, katiller ile pedofili üzerinden bir bağ kurması. Bu yöntemle çocuk istismarcılarını öldüren seri katilin haklılığı ya da cani oluşu üzerinden bir çatışma noktası yaratılmak istediği de su götürmez bir gerçek. Evet, ne yazık ki pedofili Türkiye’nin acı ve iğrenç bir gerçeği. Bu konunun anlatılarda karşımıza çıkması ve üzerinden bir söylem geliştirilmesi kadar doğal bir durum yok. Ancak Türkiye’de seri katil distopyalarının da tek bir konu etrafına sıkışıp kalması, hikaye yaratımındaki kısırlığı gözler önüne seriyor. Bu noktada Alef’i muadillerinden ayıracak yegâne husus da bu. İlk iki bölüme ve senaryonun mistik öğelere ağırlık vereceğini göz önüne aldığımızda, Alef’in bu kısır döngüden çıkarak, atmosferi kadar özgün bir hikâye vadedeceğini söylemek mümkün. Keza onu sıradanlıktan kurtaracak ve Türkiye’deki seri katil hikâyelerine farklı bir boyut kazandıracak ana değişken de bu. Bir başka deyişle, ipler tamamıyla Emin Alper’in elinde.

Masum (2017) ve Şahsiyet’in (2018) açtığı yolu, bir adım öteye götürebilecek mi noktasında Alef’ten beklenti büyük.  Doğrusunu söylemek gerekirse bu potansiyele fazlasıyla sahip. Hele hele Emin Alper gibi ne yaptığını bilen, vizyoner ve zeki bir yönetmene sahipken… İlerleyen bölümler ne getirir bilinmez ama Alef, buz gibi sinematografini sert ve realist üslubuyla birleştirerek, dünya standartlarında bir proje olduğunu kanıtlarcasına arz-ı endam etmiş vaziyette. Hikâyesindeki sürprizler ve Ahmet Mümtaz Taylan’ın başı çektiği oyuncu kadrosunun git gide ağırlığını hissettirmeye başlamasıyla adından fazlaca söz ettirecek bir diziyle karşı karşıya olduğumuzu söylemek mümkün. Kim bilir, belki de en iyi Türk dizisi tartışmaları Alef ile yeni bir boyut kazanır. Bekleyip görelim.