yukari cik
X

Ölüp Ölüp Dirildik: The Protector 2. Sezon

Ölüp Ölüp Dirildik: The Protector 2. Sezon

82ekran için yazan: Polat Öziş

Netflix’in ilk Türk orijinali Hakan: Muhafız ya da orijinal adıyla anmak gerekirse The Protector verdiği kısa aranın ardından ikinci sezonuyla geri döndü. Malum, dizi yayınlanan ilk sezonuyla birçok eleştiriyi beraberinde getirmiş ve çokça olumsuz yoruma maruz kalmıştı. Doğrusunu söylemek gerekirse, Hakan: Muhafız’ın problemleri ikinci sezonda da katlanarak büyümeye devam ediyor. Ancak her şeye rağmen dizi, hikâyesinin farklı duruşu ve merkezine yerleştirdiği İstanbul’un çekici albenisi ile kendini seyrettirmeyi de başarıyor. Dilerseniz gelin, Hakan: Muhafız’ın 2. sezonunu eğrisiyle doğrusuyla hep birlikte masaya yatıralım.

The Protector, herkesin bildiği üzere Hakan isimli sıradan bir gencin, gezegeni kurtaracak tek güç olmasını odak noktasına alan bir dizi. Bu noktada yapım, her ne kadar izleyicisine farklı bir konsept sunmasa da anlatısını İstanbul merkezli yapmasıyla dikkat çekiyor. Nitekim yıllar yılı, Hollywood orijinli görmeye alıştığımız süper kahraman hikâyesini, İstanbul’da görmek bambaşka bir tecrübe. Keza diziyi izlenebilir kılan ana etmen de İstanbul. Şehrin yaşayan tarihi dokusundan anbean beslenen ve bu vesileyle sırtını sağlam referanslara dayayan Hakan: Muhafız’ın yayınlanan iki sezonuyla da izleyicisine “ölümsüz bir İstanbul hikâyesi” sunması, şüphesiz ki anlatının ekran ömrünü yücelten yegane değişken.

İkinci sezon, Hakan’ın uyanan diğer ölümsüzlerle olan mücadelesini odağına alırken, ilk sezona nazaran ilerleme kaydeden biçimiyle dizinin nispeten doğru yolda olduğu izlemini yaratıyor. Özellikle aksiyon sekanslarındaki kamera kullanımı anlatının dinamizmini yukarı çekme hususunda fazlasıyla başarılı. Görsel efekt konusunu da gelen yoğun eleştiriler sonrası minimize etmeyi tercih etmeleri, Hakan: Muhafız’ın en azından teknik olarak sınıfı geçmesine olanak sağlıyor. Ancak benzer şeyleri senaryonun geneli için söylemek ne yazık ki mümkün değil. Evet, ikinci sezon diyaloglarının ilk sezona oranla yerelleştiği aşikâr. Ancak bu sefer de abartıya kaçan dil, hem Hakan: Muhafız’ın gerçekçilik dozajını zedeliyor, hem de tüm konuşmaları ziyadesiyle bayağılaştırıyor. Üstüne üstlük, senaryonun detaylara önem vermeyen duruşu ve kara delik misali oluşan gediklere izin vermesi de anlatının tüm çekici yapısını alaşağı ediyor. Bu da ilk sezonda süregelen senaryo probleminin, ikinci sezonda da devam ettiğini hatta ve hatta büyüdüğünü söylememize fırsat tanıyor.

[stextbox id=’alert’ shadow=”false” bwidth=’#ff5757′ ccolor=’ff5757′ bcolor=’ff5757′ bgcolor=’ff5757′ cbgcolor=’ff5757′ bgcolorto=’ff5757′ cbgcolorto=’ff5757′]***SPOILER ALERT***[/stextbox]

İkinci sezon, uyanan ölümsüzler ile birlikte Hakan’ın birçok farklı cephede savaşmasını ele alıyor. Ancak The Protector bu noktada Çağatay Ulusoy’un hayat verdiği Hakan’ı ön plana çıkarma gayesi taşırken, karakteri de ziyadesiyle yalnızlaştırıyor. İlk sezonda Yurdaer Okur’un hayat verdiği Kemal ve Hazal Ergüçlü’nün canlandırdığı Zeynep ile anbean beraber hareket eden Hakan, ikinci sezonda deyim yerindeyse sahnede tek başına kalıyor. Bu noktada Kemal’in yerine, bir üst akıl olarak ortaya sürülen Azra’nın fazlasıyla geri planda kalması ve Çiğdem Selışık Onat’ın izleyiciye yeteri miktarda güven aşılayamayan tavrı bütün yükün Hakan’ın sırtına binmesine neden oluyor. Kaldı ki Zeynep’in tüm sezon boyunca süregelen kıskançlık krizleri de diziyi bir anda “ölümsüz bir İstanbul hikayesi”nden “bir İstanbul masalı”na çeviriyor ve The Protector’un tüm albenisini yok ediyor. Bu da böylesine aksiyon dolu bir anlatının yanlış tercihlerle kendi ayağına sıktığı gerçeğini önümüze getiriyor.

Dizinin en büyük problemi ise, öne sürdüğü argümanlara sırt çevirmesi. Hatırlayalım, ilk sezonda ölümsüzler ile muhafız yani sadık kalanların yıllardır gizliliğini koruyan oluşumlar olduğu söylenip durdu. Ancak ikinci sezonda Hakan’ın olur olmadık her yerde muhafız olduğunu haykırması ve ölümsüzlerin İstanbul’u yok edeceğini dosta düşmana duyurması, dizinin kendi içerisinde tutarsızlaşmasına yol açıyor. Bu da ister istemez, ekran başına geçen herkesin anlatıya karşı olan inancının zedelenmesine sebebiyet veriyor. Sahi, dün beyaz dediğine, bugün siyah diyenin bulunduğu bir ortamda kim niye dursun ki?

Hakan: Muhafız’ın en büyük handikabı hikâyesindeki tüm detaylara sırt çevirmesi. Kaldı ki, bir senaryoyu başarılı addedecek yegâne değişken, ayrıntıya gösterdiği özendir. Ancak ne var ki dizi ilk sezon dahil, ikinci sezon bitişine kadar bırak senaryoya özen göstermeyi, tüm detayları öylesine kapı dışarı ediyor ki, bu da Hakan: Muhafız’ın alay konusu olmasına sebebiyet veriyor. Şimdi gelelim Rüya meselesine. Malum, ilk sezonda Faysal Erdem “ölen” eşinin anısına Ayasofya’yı restore ettirdiğini kamuoyuna duyurmuş ve buna göre hareket etmişti. Ancak ne var ki ikinci sezonda Muhafız’ın kanı sayesinde dirilen Rüya’nın sanki yıllardır yeryüzündeymişçesine ortalarda dolaşması, hatta televizyonlarda boy boy gözükmesi  “bu ne perhiz ne lahana turşusu” söylemini de beraberinde getiriyor. Yani biri de çıkıp sormuyor mu: “Bu kadın ölmemiş miydi?” diye! Üstüne üstlük, Rüya’nın tüm prosedürleri atlayarak, Faysal’ı “kendi kurduğu şirketin” yönetim kurulundan kovması ve sokağa atması da senaryonun iyiden iyiye gülünç duruma düşmesine neden oluyor. Ne yani? Patronu, kendi kurduğu şirketten tek bir cümle ile kovmak bu kadar kolay mı? Hadi oradan!

Gelelim ölümsüzler meselesine. Malum, ikinci sezon en başından beri “uyanan yedi ölümsüzün” şehri yok etme uğraşını izleyiciyi aktarma gayesi taşıyor. Ancak bu noktada enteresan olan husus şu: Tüm sezon boyunca Faysal Erdem ile birlikte ortalıkta yalnızca altı ölümsüzün dolaşması! Vezir ismini taşıyan ve sekiz bölüm boyunca adı yalnızca bir kez geçen 7. ölümsüzün sırra kadem basması, diziyi ileriye taşıyacak en büyük sürpriz gibi gözükse de bu sezonun en büyük zaaflarından. Nitekim Vezir’i öne sürmek yerine, adını dahi saklayarak karakteri unutturma yoluna giden The Protector, sürprizini dahi en basite indirgeyerek gözler önüne seriyor. Şimdi soralım. Final sekansı ile Hakan’ın omzundan vurulduğu sahnede ortaya çıkan ve yüzü gözükmeyen keskin nişancının Vezir’den başkası olma ihtimali var mı?

Hakan: Muhafız’ın ilk sezonunda, en çok göze batanlardan biri hiç kuşkusuz ki Ayça Ayşin Turan ve onun sınıfı geçemeyen oyunculuğu ile hayat verdiği Leyla idi. Yiğidi öldürüp hakkını teslim etmek gerekir. Ayça Ayşin Turan ilk sezonun aksine nispeten daha iyi bir oyunculukla karşımızda. Ancak senaryonun ona yükledikleri hem karakteri komik duruma düşürüyor hem de Leyla’yı iyiden iyiye antipatik bir ruh haline büründürüyor. Sahi, ilk sezonda tam anlamıyla bir “plaza kızı” edasıyla arz-ı endam eden Leyla’nın bir anda ölümsüzler ile kavgaya tutuşacak derecede savaşçı bir kadına dönüşmesi fazlasıyla hızlı gelişmedi mi? Eğer ki mevzu taşıdığı ölümsüz kanısıysa, bunu bile açıklamaktan imtina eden senaryo, hakikaten özensizlik konusunda çıtayı arşa çıkarmış demektir!

Peki, Hakan: Muhafız ikinci sezonun hiç mi pozitif yönü yok? Bittabi var! Eğri oturup doğru konuşalım. Bu sezonun yıldızı açık ara Burçin Terzioğlu’nun tüm cazibesiyle hayat verdiği Rüya. Özellikle karakterin, kadının gücünü simgelemesi ve kendi içinde ataerkil düzeni yıkan duruşu fazlasıyla takdire şayan. Faysal Erdem gibi güçlü bir profilin, Rüya karşısında el pençe divan duruşu, bir yandan aşkın ne denli büyük bir kudret olduğunu bizlere bir kez daha hatırlatırken, öte yandan ise kadının şeytani zekasıyla neler yapabileceğine parantez açmasıyla da seyir zevkini doruğa ulaştırıyor. Üstüne üstlük, Burçin Terzioğlu’nun bölümler ilerledikçe yüzüne takındığı sert bakışlar da Rüya’nın ne denli doğru tasarlanmış ve hakkıyla izleyiciye ulaşmış bir karakter olduğunu da bizlere ispat ediyor.

İkinci sezonun göze çarpan bir diğer değişkeni ise Engin Öztürk’ün hayat verdiği Levent. Hakan’ın abisi olarak karşımıza gelen ve Muhafız soyunu temsil eden karakter, hem anlatının gri atmosferine hizmet ediyor hem de izleyiciyi zaman zaman ikilimde bırakarak sürprizi beraberinde getirmeyi ihmal etmiyor. Esasen Levent, hepimizin içinde gizli tuttuğu “kötü tohum”un tezahürü; hiçbir zaman siyah ile beyaz kadar keskin olmayan, her daim iyiyle kötüyü tek potada eritebilmeyi başarmış insanoğlunun yansıması… Tam da bu nedenle Levent, ikinci sezonun açık ara en gerçekçi karakteri. En başta insani duygularını dışa vurmaktan geri durmayan, duruma göre pozisyon alan ve taraf olmaktan ziyade çıkarına göre hareket eden sıradan bir oportünist. Tam da bu yüzden, karakterlerini iyi ve kötü olarak net şekilde ayırmış bu evrende, Levent’in varlığı insanoğlunun gerçek kişiliğini ortaya çıkarması açısından fazlasıyla kıymetli.

Senaryosu tam anlamıyla vasata yakın olan böyle bir anlatı içerisinde, en kıymetli yanlardan biri ise oyunculuklar. Özellikle Okan Yalabık’ın git gide güç kaybeden, çaresiz aşık Faysal Erdem’e olabilecek en duygulu şekilde hayat verişi, ikinci sezonun görülmeye değer değişkenlerinden. Keza Hazar Ergüçlü’nün git gide yükselen performansı da en az Okan Yalabık kadar alkışı hak ediyor. Tabii ilk sezonun gizli kalmış starı Helin Kandemir’in Ceylan performansına da parantez açmak gerekir. Hadi itiraf edelim. Müthiş bir oyuncu yetişiyor! Son olarak Emin Alper imzalı Kız Kardeşler’de karşımıza çıkan ve kısıtlı sürelerde dahi harikalar yaratan Helin Kandemir, Hakan: Muhafız ikinci sezonda da üzerine düşeni fazlasıyla yerine getiriyor ve koca koca oyunculardan rol çalmayı başarıyor. Bu bile onu ne denli parlak bir gelecek beklediğinin yegâne göstergesi.

Hakan: Muhafız doğru kurgulanmış hikâyesini, basit senaryo tercihleri, bayağı diyalogları ve bitmek bilmeyen mantık hataları ile alaşağı eden ikinci sezonuyla karşımıza gelirken bir kez daha sınıfı geçemiyor. Aksiyon sahnelerindeki dinamizmi, İstanbul’un görkemine sıkı sıkıya sarılan duruşu ve şehrin gri atmosferini başrole yerleştirmesi ile seyir zevkini diri tutmaya çalışan dizi, bunda ne denli başarılı oluyor, orası fazlasıyla tartışmaya açık! Evet, ikinci sezon da yine ilk sezon gibi fantastik hikâyesi, yenilikçi müzikleri ve şehrin ihtişamıyla ayakta durmaya çalışırken, kucağımıza bıraktığı soru işaretleri ile son buldu. Bakalım, üçüncü Hakan: Muhafız sezonu bir kez daha aynı problemlerle mi karşımıza gelecek yoksa bu sefer ortaya sürülen eleştirileri ciddiye alarak temeli daha sağlam bir haleti ruhiyiye mi bürünecek? Bekleyip görelim!