82ekran için yazan: Polat Öziş
Dilerseniz, şöyle arkamıza yaslanıp “Eski Türkiye”ye doğru bir yolculuğa çıkalım. Birçoğunuzun hatırlayacağı gibi, televizyonun zirve dönemini yaşadığı 2000’lerin ortasında kışlık diziler tatile girdi mi, güney sahillerine yolculuğa çıkan, kemiklerimizi ısıtan yazlık diziler ekranda boy göstermeye başlardı. Bunlardan kimi o üç aylık dönemde tatile gidemeyenin tatili ayağına getirirken, kimisi ise sezonlar sürecek başlangıcın ilk adımını atardı. (Bkz: Kavak Yelleri). Peki, yalnızca 9 bölüm sürmesine rağmen, gönüllerde taht kuran ve her daim devamı çekilmesi arzu edilen yerli American Pie Ümit Milli’yi anımsayan kaç kişi var? Hadi gelin, “Eski Türkiye”den çıkagelen ve nevi şahsına münhasır bir absürtlükten beslenen bu yaz dizisini beraber hatırlayalım.
Ergenliğin doruğundaki dört lise öğrencisi Zeki, Bahtiyar, Alper ve Mert yaz tatilini geçirmek ve “milli olmak” ümidiyle yollara düşer. Hedef bellidir: Fethiye’ye gidilecek ve diğer üçüne göre daha tecrübeli olan Mert’in önderliğinde karşı cins ile diyaloga girilecektir. Keza dizinin sloganı da onların bu macerasını açıkça resmeder: Milli olmadan asla! Tabii, onların İstanbul’dan Fethiye’ye uzanan bu yolculuğunda karşılarına çıkacak beklenmedik aşklar, tesadüfî gelişen olaylar silsilesi de “ümit milliler”in bu serüvenini bambaşka bir boyuta taşıyacaktır.
Öncelikle açıklık getirelim. Milli olmak, milli formayı terletmek sokak jargonunda ilk cinsel birlikteliği temsil eder. Şu yıllar önce Saba Tümer ile Rıdvan Dilmen arasında gerçekleşen “ilk kaç yaşında milli oldun?” mavrasında olduğu gibi. Ümit Milli de adıyla müsemma bir şekilde absürtlüğünü dışa vuran ve izleyicisine ne seyredeceğinin sinyalini açık bir şekilde veren bir iş. Nitekim 9 bölüm yayınlanan dizi boyunca, dört kafadarın sevişmek için canhıraş uğraşına tanıklık ederken, seks söyleminin de devamlı gündemde olduğu ile karşılaşmak mümkün. Sahi, “Yeni Türkiye”nin televizyonunda, hele hele ana akım medyada böyle bir temayla ile karşılaşmak mümkün mü?
Doğrusunu söylemek gerekirse Ümit Milli, ne öyle özgün bir mizah içeriyor ne de zekâ dolu replikleri bünyesine barındırıyor. Aksine oldukça basit ve kimine göre de bayağı sayılabilecek bir iş. Ancak gücünü de tam olarak buradan alıyor; çıtır çerez duruşundan. Malum, 90’ların sonu ve 2000’lerin başında American Pie’nin öncüsü olduğu bir gençlik furyası aldı başını gitti. Öğrenci hayatına parantez açan ve onların sulu zırtlak yaşantısını merkezine alan filmler… Bunlardan çoğu en nazik tabirle ahmakçayken, azınlıkta olan bir kısmı ise içtenliği ile akıllara kazınan old-scholl eğlencelerdi. Ülkemizde ise 2000’lerin ortasıyla beraber, bu tarz işlerden feyz alan Çılgın Dersane, Neşeli Gençlik gibi garabetlerin beyaz perdede boy gösterdiğine tanıklık ettik. Eh Ümit Milli’de bu furyanın televizyon tarafını temsil ediyor dersek hata etmiş olmayız. Tabii bu noktada eklemek lazım; Ümit Milli’nin basit absürtlüğü, Çılgın Dersane’nin işkence seansına dönüşen rezilliğine defalarca kez tercih edilir!
Peki, nedir Ümit Milli’yi muadillerinden ayıran? En başta dizi, bir an olsun hikâyesini ciddiye almıyor. Aksine karikatürize olan karakterlerini tiye alarak yaşanan tüm hadiseleri içten bir mizah olarak servis etmeyi başarıyor. Keza dizinin, çizgi romanı andıran yaratıcı jeneriği dahi, Ümit Milli’nin nasıl bir üslupla ekranda boy göstereceğinin de mesajını veren cinsten. Evet, dört kafadarın macerası yıllarca beyaz perdede sıklıkla karşılaştığımız bir seks komedisi. Ancak onlar tüm bu süre zarfı içerisinde, öylesine cana yakın bir tavır takınıyor, duygusunu öylesine içten dışa vuruyor ki, tüm bu milli olma süreci de bayağılıktan uzak bir şekilde evlerimize misafir olmuş oluyor. Tabii anlatının, Fethiye’nin henüz bakir sayılabilecek güzelliğini adeta başrol hüviyetine yerleştirmesi ve yan hikâyecikleri sayesinde dinamizminden ödün vermemeyi başarması da Ümit Milli’yi seyri yüksek bir saçmalıklar komedisi olarak konumlandırmamızın önünü açıyor.
Gelgelim Ümit Milli’yi ilginç ve cesur kılan hususlara. Malum, televizyon artık kocaman bir çöplüğe dönüşmüş vaziyette. Bırakın özgün bir yapımla karşılaşmayı, entrikadan, aile içi dramdan beslenmeyen bir işe rastlamak bile imkansız. Düşünsenize, yıllardır televizyona sıcak sahilleri taşıyan, “cesur” ve çıplaklıktan beslenen yegâne iş Survivor. Onu da ratinglerde zirveye yerleştiren detaylardan biri de seksepalitesinin bu kadar yüksek olması değil mi zaten? Evet, Ümit Milli geriye dönüye baktığımız zaman her yönüyle Eski Türkiye’yi bize hatırlatıyor. Bikinili kızların, şortlu erkeklerin kumsallarda koşuşturduğu, birbirleriyle sevişmek için sinsi planlar yaptığı ve özgürce bunları dile getirebildikleri Eski Türkiye’yi… Bir başka deyişle Ümit Milli, geçmiş günlere özlemdir. Televizyonda, seks ile duygusallığın iç içe geçebildiği o güzel günlere hasretin vücut bulmuş halidir. Şu an bırakın ekranda bir seks komedisinin boy göstermesini, bunu yapmayı düşünmenin dahi hayal olduğu bir zaman dilimindeyiz. Bu da yıllar geçtikçe Ümit Milli’nin teenage komedisini daha değerli kılıyor.
Neden Tarkovski Olamıyorum? ve Halef gibi son yılların kalburüstü filmlerine imza atan Murat Düzgünoğlu’nun yönetmen koltuğunda oturduğu Ümit Milli, ciddiyetten uzak, absürt ve cesur komedisiyle ekranların unutulmayacak işlerinden. Özellikle merkezine yerleştirdiği dört kafadarın, “milli olma” ümidiyle yer yer gülümseten; sıcak kumu, kızgın güneşi evlerimize misafir eden Ümit Milli, ülkemizde yapılan gençlik komedileri içerisinde de en dişe dokunur yapımlardan. Akla düştüğü her an, televizyonun özgür dönemini bizlere anımsatan dizi, “Old Laik Days”e duyulan özlemin de kanlı canlı tezahürü. Ne diyelim, teenage de olsa, sırtını yasladığı saçmalıklardan fütursuzca beslense de böylesi absürt işleri ekranda görmek her daim iyidir. Tabii, bir daha televizyonda seks komedisi görebilir miyiz? Hiç sanmıyorum!