yukari cik
X

Mukaddes Propaganda: Milli Türk Dizileri

Mukaddes Propaganda: Milli Türk Dizileri

82ekran için yazan: Alpaslan Paşaoğlu

 

“Lanet bir dizi var, Çukur diye… Bu dizi çocuklarımızı zehirliyor. İnsanımızı kendi kültüründen uzaklaştırıyor.”

Süleyman Soylu – İç İşleri Bakanı

Propaganda sözcüğü Latince “propagare” yani fidan üretmek için toprağı ekmek olgusundan gelir. Bir düşünce veya fikri, fidan olarak örneklersek bu fidanı topraktan gelen insanlığın hafızasına ekme yöntemlerinin hepsi propaganda başlığı altına girer. Bizim konumuz ise kitlesel propaganda.

Güç formunun askeri, ekonomik ve yumuşak güç olarak üçe ayrıldığı politik terminolojide yumuşak gücün (soft power) etken kılınabilmesi için kitlesel propaganda yöntemleri önemli bir yere sahiptir. Medya ve televizyon aygıtları ilgili yöntemler arasından en çok kendisine başvurulandır. Özellikle son yıllarda ihracattaki payı epey yükselen Türk dizi sektörü bu sayede kamu ve kültürel diplomasinin pek sevdiği bir alan oluvermiştir. Diriliş Ertuğrul, 25 dile çevrilmesi ve 85 ülkeye ihraç edilmesi ile en göz kamaştırıcı örneklerin başında gelir. Söz konusu ülkeler ağırlıklı olarak Orta Doğu, Balkanlar ve Kafkasya bölgelerinde yer almakta. Yani dış politikamız ile paralel şekilde bağ kurarak eski hamisi olduğumuz coğrafyalara doğru yönelim sağlamakta.¹

Emperyal Niyet

Normal koşullarda yumuşak gücün kitlesel propaganda vasıtası ile halk yerine devlet erkine hizmet etmemesi, yapılan işin hükümet çehresi tarafından maddi manevi desteklenmemesine bağlıdır. Fakat başta A.B.D. olmak üzere Hollywood veya Netflix’in zaman zaman baskın muhafazakâr ve cumhuriyetçi ekonomik yapı içinde kavrulması pek çok yapımın Amerikan propagandasına evrildiği bir dünyayı gözler önüne serer. Narcos dizisi erişilmez A.B.D. haşmetini, dünyanın en azılı suçlusunu yok etmek için ülkesine hizmet edenlerin aldığı fedakarlıkları üzerinden beynimize nakşeder. The Crown, The English Game gibi bol ödüllü ve etkileyici İngiliz dizileri de Birleşik Krallık’ın mazide kalan emperyal gücünün farklı alanlar üzerinden tasdik edicisi rolünü üstlenir. Kısacası kamu ve kültürel diplomasi kanalı olan diziler sayesinde ülke yönetimleri dünyada ulaşılabilen her noktada kendilerini tanıtmayı ve hedef grupların zihinlerinde istenilen algıyı inşa etmeyi kendisine amaç edinir. Tabii bunun en büyüleyici görsel aygıtlar ve malzemeler ile yapılması çok önemlidir. Çünkü televizyon ve gerçeklik denildiği zaman George Gerbner tarafından yürütülen Kültürel Göstergeler Projesi’nde ortaya çıkmış ‘yetiştirme kuramı’ devreye girecektir. Televizyon, gerçekliğin kavramsallaştırılmasında ve kendisini en çok izleyenler arasında ilettiği mesajları uygun bir şekilde algılatma etkisine sahiptir. Bir süre sonra kitleler üzerindeki sosyal gerçeklik algısının televizyon içeriğindeki gerçekliğe evrilebildiği tespit edilmiştir.²

Hükümetler bu tespitin pek tabii farkındadır. Bu nedenle emperyal niyetlerin oluşamadığı noktada bile ülke içerisindeki reayanın kontrol altında tutulması ve kışkırtılmaması arzu edilir. Türkiye, televizyon ile tanıştığı günden bu yana hükümetlerin baskın ve manipülatif tavrına her daim uğramıştır. Örneğin 1988 yılında TRT’de gösterilen Kuruluş; Osmancık dizisi de o dönemki Anavatan iktidarının bakış açısıyla yayın hayatına geçirilmiştir. Günümüz konjonktürüne uygun olarak da hem başta hatırlattığım İç İşleri Bakanı’nın bir diziye yönelik ifadesi hem de yakın zamanda RTÜK Başkanı’nın Netflix için dile getirdiği “Uyardık, gözümüz üzerlerinde. Kırmızı çizgilerimiz bellidir. RTÜK yönetimi olarak toplumumuzu rahatsız edecek her türlü yayın içeriğine geçit vermemekte kararlıyız” sözleri hatırlanabilir.

Ülkemiz hükümetleri, algı kapasitelerince kendi küçük dokunuşları ile şekil değiştirttikleri (daha Kemalist, daha muhafazakar, daha militer, daha Türkçü, v.b. ) milliyetçiliği, histografi marifetiyle tarih yazımında ve modern kitle iletişimi kanallarıyla kolektif bilinç oluşturmada kullanır. Bu tip bir yönetimde, yaşanmış tarihsel gerçeklikten ziyade, arzulanan milliyetçi ve dini argümanlar siyasî seçilmişlerin işareti ile ulusal kimlik inşasında bir tuğla vazifesi görür. Sağ iktidarlarda tercihen buna örnek; İ’lâ-yi kelimetullah ülküsü, Türk cihan hâkimiyeti mefkuresi, vb. kavramların Türk epik destan ve menkibeleri ile harmanlanarak anlatılması söylenebilir. Ülke solunun! görüşüne yakın iktidarlarda ise genelde bu anlatı özelliğine militer, kemalist ve seküler ögeler yedirilir.

Akademisyen Tayfun Atay’ın da bir yazısında ifade ettiği gibi hâzirunun, bir dizinin toplumu zehirleyebileceği ihtimaline inanması gülünçtür. Bilakis diziler, içinde bulunduğu toplumun sosyokültürel katmanlarından çıkagelir. Toplumu en iyi kendilerinin analiz ettiği ve bu analizlerin sonuçlarını net bir şekilde görebildiğini iddia eden siyasetçi için aslında kontrol edilemeyen ifade ürkütücüdür.

Diriliş Ertuğrul, Payitaht Abdülhamid

Diriliş Ertuğrul, Payitaht, Söz, Savaşçı ve ilk iki sezonundan sonraki Kurtlar Vadisi gibi diziler içlerinde çokça şiddet barındırmasına rağmen milli birlik ve beraberliği pekiştirdiği düşünülerek RTÜK’ün, dolayısıyla da yönetim erkinin kabulünü almış olur. Bu dizilerde görülen şiddet, resmî ideolojinin düşmana karşı verdiği savaş ile özdeşleştirilir. Diğer bir tarafta Muhteşem Yüzyıl dizisi, gerek prodüksiyon zenginliğe gerekse sanatsal estetiğe daha önem veren bir dizi olmasına karşın, Osmanlı’daki üst zümrenin halka göre pek tabii seküler yaşamını göz önüne getirmesi ya da kurgulaması, Kanuni Sultan Süleyman’ın rol modelini oluştururken ise içerisine padişahın zaaflarını, romantik tavrını ve başarıları kadar hatalı olduğu düşünülen kararlarını da eklemesi nedeniyle milli söylem efsununun bozulmasına yol açar. Özellikle sanat ve aydınlanma meşgalesi ile çok uğraşmamış, belirli tecrübelerden geçmemiş bizimki gibi ülkelerde, toplum kahramanlarını hep en iyi görmek ister. Karakter genelde erkek kahramanlardır. Hata yapmazlar, kurşun geçirmezler, ağızlarından kötü söz hiç çıkmaz, hikmetli söz söylerler. Bu bağlamda Polat Alemdar, Ertuğrul gibi karakterler hem bir veli, hem ölümsüz bir savaşçı özelliklerine sahiptirler.

“Filmler doğru olmayanı söylerken bile, toplumların hayati damarlarında akan yalanı dile getirmektedir.”³ Carsten Laustsen’in bu sözünü şüphesiz dizilere yönelik de uyarlayabiliriz. İşin içine mitsel ve epik bir anlatı girmesi istendiğinde tarihsel ve kronolojik bir gerçeklik aranmaması gerekecektir. Fakat yukarıda da ifade ettiğim üzere buradaki “gerçeklik aramama” olgusu ancak politikanın işaret ettiği genel kabul dairesinin içerisinde kalmak ile mümkündür.

Bu bağlamda Diriliş Ertuğrul dizisinde ele alınan tarihi karakterlerin üzerindeki kronolojik ve mekansal saptırmalar örnek olarak gösterilebilir. Akademisyenlerin ihtilaflı olduğu ve tarihi belgelerin yetersiz kaldığının belirtildiği bir dönemde yaşayan Süleyman Şah ve Ertuğrul Gazi şahsiyetleri, bu noktada epik bir anlatı için gerekli esnekliği rahatça verir. Endülüslü alim Muhyiddin İbn Arabi, Akçakoca ve Turgut Alp gibi tarihi şahsiyetler birbirleri ile yolları kesişmemiş olsa dahi, böyle bir anlatıda hepsi birer yol arkadaşı olabilir. Hatta kimi zaman karakterlerin söylemleri mevcut siyaset gündemi ile de örtüşebilmektedir.

Örneğin yine Diriliş Ertuğrul dizisinde sık sık altı çizilen; “Bir olalım! Diri olalım! İri olalım” ve “Dosta güven, düşmana korku salacağız!” temennileri veyahut Payitaht: Abdülhamid dizisinde padişahın ağzından o günkü mevcut parti içinden koparak çıkmış muhalefete ikaz verilen: “Gidip o eski vekilleri bulun. Gül ağacına su veririz lâkin su hem güle yarar hem de dikene. Yanımızda yöremizde su verdiklerimiz diken olmaya meyletmişlerse sonunda mutlaka budarız” sözleri dikkat çekicidir.

Sonuç

Siyaset sürekli kendine en uygun zemini arayan bir dedektör gibi çalışır. Meral Akşener’in kurucusu olduğu parti tam da böyle bir dönemde planlı veya plansız şekilde Diriliş dizisinin popülerliğinden faydalanmış, ismi ve logosunu Kayı boyu ile özdeşleştirmiştir. İYİ Parti, bu imaj ile sağ seçmenin gönlünü ferahlatarak kendisine çok daha rahat oy alabileceği bir alan yaratmıştır. Hâlbuki diğer cephede “Diriliş” ifadesi aslında mevcuttaki yönetimin ülkedeki yeni kalkınma stratejisine karşılık gelmektedir.

Sonuç olarak siyaset ne zaman kurum idaresi ve proje yürütmesi görevleri dışına çıkıp ideoloji nakşetme, dindar, milliyetçi, sosyalist,  nesil yetiştirme, öznel bellek oluşturma gibi hedeflere kapıldığında halkın içerisinde de hassasiyeti çok yüksek (!) kişilerin birtakım itiraz ve tehdit mekanizmalarını çalıştırması beklenen bir ihtimal hâline geliverir. Dizideki bir karakterin kişisel özelliklerini beğenmeme; memleket, mekân veya meslek temsillerindeki kurgusal anlatımın kabul edilmeyerek yüksek sesli protestoların belirmesi çok sık rastlanan vakâlardır. Haliyle böyle bir zihin dünyasında, ulusal kanallarda gerçek hayatın içinden gelen şiddeti ve sosyolojik temsilleri görmeye tahammül edilmezken, epik ve arzulanan sosyal anlatılar içerisinde yer alan şiddet makul karşılanır. Günümüz dünyası sırrı ifşa etmek ve gizli olandan rahatsızlık duyulan bir zamana işaret etmektedir. Bu nedenle yeni jenerasyonlar ile paralel dönüşüm içerisine giren yeni medya, uçsuz bucaksız dijital mecrada kendisi üzerinde oluşturulmak istenen sansür veya oto kontrol denemelerine imkân vermeyerek yine kendi özgün yolunda ilelebet ilerleyecektir.

[stextbox id=’info’ bwidth=’#c2c2c2′ ccolor=’c2c2c2′ bcolor=’c2c2c2′ bgcolor=’c2c2c2′ cbgcolor=’c2c2c2′ bgcolorto=’c2c2c2′ cbgcolorto=’c2c2c2′]

Kaynakça

¹ “TRT, dönem dizileriyle çok önemli bir adım attı. Diriliş son dönemlerde 7’den 70’e tüm halkımızın hayranlıkla izlediği bir dizi. ‘Yapılamaz, yapamayız’ diyenlere karşı aslında Diriliş çok önemli bir cevap olmuştur. İnanıyorum ki bu ekip bundan sonra çok daha farklı dizileri arka arkaya getirecektir. 13 yaşında torunum sadece yayınlandığı akşamı değil, tekrarını da izliyor. Daha küçük torunlarım da izliyor. Onlara özgüven kazandırıyoruz. Körfez ülkelerini ziyaretimde herkes ‘çok güzel bir dizi, bunları biz de alalım’ diyordu. Şimdi yeni bir adım daha atılıyor Sultan Abdülhamid’le ilgili. Kut’ül-Amare ilgili bir çalışmanın olduğunu biliyorum.” Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan

² Gerbner, G. (2014). Medyaya Karşı. (G. Ayas, V. Batmaz, & İ. Korkmaz, Çev.) İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

³ Diken, B. Laustsen, C.B. (2019). Filmlerle Sosyoloji (S. Ertekin, Çev.) İstanbul: Metis Yayıncılık

 

[/stextbox]