yukari cik
X

Mindhunter: Katil Olmanın Dayanılmaz Hafifliği

Mindhunter: Katil Olmanın Dayanılmaz Hafifliği

Cinayet işlenir; suç bellidir; suçlu bellidir. Peki iş bu kadar basit midir? Üç önemli olgunun aslında önemsiz olduğunu bize Mindhunter öğretecektir. Çünkü gerçek dünya, polisiye bir diziden ibaret değildir. Gerçekten insanların yaşamı sona eriyordur, dizilerdeki gibi oyuncular işleri bitince evlerine dönmeyeceklerdir. Gerçek bir suçta izleyici olmamalıdır. Ne yani birileri öldürülürken diğerleri eline patlamış mısır alıp olanları mı izleyecektir? Aslında evet… Modern hayatta yaptığımız şey tam olarak bu. Haberler başlar, acaba bugünün suçlusu kimdir? Haberler bittiğinde birkaç dakika daha düşünürüz olaylar üzerinde. Ardından, acaba ertesi gün haberlerde nasıl suçlular göreceğimizi beklemek üzere hayatımıza devam ederiz. Sıradaki, sıradaki, sıradaki… Sıradakini beklemek yerine, sıradakinin olmaması için neden bir şeyler yapılmaz? Holden Ford (Jonathan Groff) ve Bill Tench (Holt McCallany) bir şeyler yapmaya kararlıdır.

FBI ajanlarından Holden Ford, suçlulara biraz farklı bir gözle bakıyordur. Neden ve sonucu, suçlunun suç işleme anına gelene kadar nasıl bir süreç geçirdiğini ve suçlunun ölmeden nasıl yakalanabileceğini akademik hale getirmeye çalışan genç ajan, kendini öncelikle bu konuda ders verirken bulacaktır. Ama henüz yeterli inandırıcılığa ve otoriteye sahip değildir. Kendinden bile emin değildir ki, nasıl başkalarının ondan emin olmasını sağlayacaktır. Bir başka FBI eğitimcisi Bill Tench ile tanışması, hayatının dönüm noktası olacaktır. Şehir şehir gezip polis departmanlarını eğitmeye çalışan ikili, ülke genelindeki suç-suçlu anlayışını değiştirmeyi kendilerine görev edinirler. Tabii ki ters tepecektir. Herkes onların sahada olanları bilmediğini düşünecektir. Bu da Ford ve Tench’i suçlu davranışlarını araştırma projesine doğru itecektir.

Mindhunter, 1970’lerin gerçek suçlu dünyasına doğru adım atmamızı ve sır perdelerini aralamamızı sağlayacaktır. Ama buradaki sır perdesi anlayışı biraz farklıdır. “Seri katil” kavramının bile henüz ortaya çıkmadığı bir dönemde Edmund Kemper, Jerry Brudos, Monte Rissel, Dennis Rader, Richard Speck, Darrel Gene Devier gibi, suçlarının tamamı kadınlar ve cinsellik üzerine olan gerçek suçlulara sırtını dayamıştır Mindhunter. Holden Ford, John E. Douglas isimli FBI çalışanı ve Mindhunter kitabının yazarından uyarlanırken; Bill Tench, Robert K. Ressler isimli FBI ajanından uyarlanmıştır. Dizide en aktif olmayan ama olayların göbeğinde olup kumanda eden isim Dr. Wendy Carr (Anna Torv) ise Dr. Ann Wolbert Burgess‘tan uyarlanmıştır. Ford ve Tench, hapishanelerdeki dönemin en önemli suçlularıyla röportaj yaparak, gerçekleştirdikleri suçların arkasındaki süreci, suçlunun duygu ve düşüncelerini incelerler ve toplumda gerçekleşebilecek benzeri suçları engellemeyi amaçlarlar. Dizide, suçlularla gerçekleştirilen diyalogların da çoğunluğu, gerçek röportajlardan birebir alıntılanmıştır. Sonuç olarak işlenen suçlar toplumda ters giden şeylerin sonucudur. Ama benim için asıl düşündüren kısım, suçların temeli öğrenilse dahi suçların engellenebilmesi için tüm toplumun kontrol edilmesi mümkün müdür? Herkesi ikna etmek hiç de kolay olacağa benzemiyordur.

Eğer ki cinsel suçların temelinde -dizide olduğu gibi- kötü bir anne ya da kötü bir sosyal hayat varsa, annesi ya da sosyal hayatı kötü olan her birey bulunup durum düzeltilebilir mi? Bireylere eğitim verilmeye şu anda başlansa dahi, belki de üç nesil sonra eğitim etkilerini gösterecektir. İnsanların bildiği suçlar, genelde haber değeri taşıyacak kadar ilgi çekici olanlarıdır; peki ilgi çekici olmayanlar önemsiz midir? İlgi çekici olmayan cinayette de bir insan öldürülmemiş midir? Önemli olan kısım cinsel suçların normalleştirilmesi değildir. Normal olmadığı suçlu tarafından da bilindiği halde suç işlenmeye devam etmesindedir. Yani insanların akli dengelerinin mahvolmasının nedenidir önemli olan. Tüm toplumun kontrolü için herkesin düzgün psikolojilere ve eşit hayatlara sahip olması gerekir; peki bunun mümkünlük düzeyi nedir?

 

Ana fikir şudur: Bir suçlunun yaptıklarını anlayabilmek için onun karşısında olmak değil, onun olduğu yerden bakmak gerekir olaya. Suçluları anlamak onlara hak vermek anlamına gelmeyecektir. Çünkü annesinin kafasını koparıp kafasıyla cinsel ilişkiye giren birine hak verebilen bir canlının dünyada yaşadığını pek sanmıyorum. Holden, onlar gibi düşünmeyi başarır. Ama her yeni iletişim kurdukları suçluyla olan diyalogda, onlardan bir parçayı da götürür yanında. Birini anlamak böyledir çünkü, karşındaki seni mantıklı bir davranış yaptığına ikna eder. Herkesin bir nedeni vardır. İkna olduğun her şeyi de zihnin içine çeker ve artık o şeyler senin bir parçandır.

Holden’ın zihninde gerçekleşenleri kız arkadaşı Debbie sayesinde fark ederiz. Debbie, adeta dışarıdan bir gözdür Holden’a bakan ve Holden hızla değişiyordur. Terzinin kendi söküğünü dikememesi misali, Holden da kendi davranışlarını çözümleyemeyecek kadar içeriden bakıyordur kendisine. Ne kadar çok başarıya ulaşırsa o kadar çok hırslanan ve daha fazlasını istemekten kendini alamayan Holden, onu bir yıkıma uğratacak kadar ileri gidecektir zaman zaman. Yaptıklarının ne kadar devrimsel olduğunu kendi dışında hiç kimse düşünmez. Çünkü Holden onları ikna etmeye çalışmaz. Polislerin suçluları anlamak yerine onların karşısında yer almayı tercih etmesi gibi, Holden da onu anlamayanlara derdini anlatmak yerine kestirip atmayı tercih eder. Bu da hayatının hatasıdır.

Mindhunter‘ın uyarlandığı kitabı okumayanlar olarak gelecek sezon olacakları yalnızca tahmin edebiliriz. Dennis Rader ve Charles Manson‘ı göreceğimizi gelecekte göreceğimizi umarak dizinin ilk sezonunu tamamlıyoruz. Mindhunter, bir sonraki bölümü merakla bekletecek kadar heyecanlı olmayan, ama her bir bölümü kendi içerisinde ilgi çekici ve pür dikkat dinlemenizi sağlayacak kadar iyi bir yapım. Netflix‘in TV’de verilemeyecek kadar cesur ve farklı yapımları bünyesine aldığını düşünürsek, umarız dizi daha çok cesurlaşır.