82ekran için yazan: Polat Öziş
Siz hiçbir Türk dizisinin, tarihin en iyi yapımlarından birine ilham kaynağı olabileceğini düşündünüz mü? Eğer ki Sağır Oda-Lost ilişkisinden bihaberseniz, bu aklınızın ucuna bile gelmeyecektir! Hayır hayır bir akıl yanılsamasıyla karşı karşıya değilsiniz. Ya da öz önce ben ne okudum diye kendinize sormayın. Çünkü tarihin en iyi işlerinden biri olarak kabul gören Lost’un finali bir Türk dizisine feci halde benziyor. Peki, nedir Sağır Oda’nın alametifarikası? Bu bir rastlantı mı yoksa ortada düpedüz bir esinlenme mi söz konusu? Dilerseniz öncesinde biraz geçmişe yolculuk yapalım ve televizyon tarihinin en underrated işlerinden Sağır Oda‘yı birlikte hatırlayalım.
İlk olarak 2006 yılında ekranlarda boy gösteren Sağır Oda, İkinci Dünya Savaşı yıllarında Hitler’in Yahudiler’in elinden aldığı ve daha sonrasında külçe haline getirerek dünyanın dört bir yanına sakladığı altınları merkezine alması hasebiyle dikkat çeken bir dizi. Eğri oturup doğru konuşalım. Tarihi temellere dayanan ve gerçek hayat hikâyesinden yola çıkarak senaryolaştırılan hikâyeler her daim ilgi çekici olur. Keza Sağır Oda’nın da bunlardan biri olduğunu söylemek pekâlâ mümkün.
Diziyi enteresan ve izlenir kılan bir başka husus ise anlatının biçimi. Şimdi, sevelim ya da sevmeyelim ancak Kurtlar Vadisi’nin televizyon dinamiklerini sarsan bir yapım olduğunu da kabul edelim. Yayınlandığı Perşembe günleri hayatı durduran ve ratingleri alt üst eden dizinin Aralık 2005’te son bulması, ekranlardaki eril dilin hakimiyetini de deyim yerindeyse baltalamıştı. Tam da bu süre zarfı içerisinde Vadi’nin rüzgarını arkasına alarak ortaya çıkan ve “Yeni Kurtlar Vadisi” olarak adlandırılan Sağır Oda, mafya-derin devlet-gizli örgütler üçgenine hayran gözlerle bakanları ekran başına kilitlemeye aday bir haleti ruhiyeyle ortaya çıktı. Tabii burada parantez açılması gereken husus ise dizinin yaratıcıları… Senaryosunu Doğan Yurdakul’un kaleme aldığı, konsept danışmanlığını Soner Yalçın’ın üstlendiği dizinin yapımcısı ise Cüneyt Özdemir. Üstüne üstlük Serdar Akar da yönetmeni! E hal böyle olunca da Sağır Oda’nın daha başlamadan beklentiyi maksimum seviyeye çıkarması kaçınılmazdı.
Kayıp Nazi altınlarının peşine düşerek startını veren, sonrasında ise J-15 isimli bir istihbarat biriminin üst rütbeli görevlisi Aras Dağlı‘nın gizli örgütlerle olan mücadelesini merkezine alan Sağır Oda, 34 bölüm sürmüş ve her bölüm heyecan dozajını katlamasıyla dikkat çekmişti. Kurtlar Vadisi’ninden katbekat daha realist bir duruş sergileyen, gizemli yapısını karanlık sinematografisiyle destekleyen ve gerek diyalogları gerekse sağlam temellere dayanan hikâyesi ile televizyon ekranına farklı bir soluk getiren dizi, doğrusunu söylemek gerekirse hali hazırda dahi derin devlet temasını ele alan en özel işlerden biri.
Peki, herkesin aklında aynı soru. İyi de böylesi mafyatik bir temaya sırtını dayamış bir dizinin Lost ile ne alakası olabilir? Şimdi, Sağır Oda 34 bölüm sürmüş ve 33 bölüm boyunca da Aras Dağlı ve arkadaşlarının Kırımlı Ailesi ile olan mücadelesini güncel hadiselerden yola çıkarak izleyicisine aktarmıştı. Buraya kadar her şey oldukça normal, hatta siyasi… Ancak ne olduysa 34. bölümde oldu. Final bölümüyle izleyicisinin karşısına çıkan Sağır Oda, cevaplanması elzem olan birçok soruyu da beraberinde getiriyordu. Nazi Altınları, Aras’ın geleceği, Girayhan Kırımlı’nın akıbeti vs. Ancak dizi şaşırtıcı bir sonla bunların hepsini rafa kaldırarak, 33. bölümde vurulan Aras Dağlı’nın hastane odasından izleyicisine merhaba demeyi tercih etti. Daha da ilgincini yaparak, geçen 33 bölümde ölen kim varsa hepsini bir anda dirilterek hastaneye topladı! Bu size bir yerden tanıdık geliyor mu?
Sağır Oda’nın gizemini farklı bir noktaya çıkaran değişkenlerden biri de, dizinin açılış jeneriğinde yer alan ifade: Bu dizi yaşanmış tarihi bir olaydan yola çıkarak kurgulanmıştır. Kahramanların gerçek hayatla uzaktan yakından ilgisi yoktur. Biri hariç… Çok iyi hatırlıyorum. Forumlarda, eş dost meclislerinde bu konu hep gündemdeydi. “İyi de bu dizinin gerçek kişisi kim?” sorusu dilden dile yayılıyordu. Final bölümünde, Aras’ın 8 aylık bir rüyada olduğunun söylenmesi ve ölen herkesin bir anda dirilmesinin ardından ise karakterin ağzından şu cümleler dökülüyordu: Demek ki bu hikâyenin gerçek kişisi benmişim… Dahası da var. Final bölümü için ekran başına geçenler, aylar boyunca yaşanan her şeyin bir rüya olduğuna inanmayı beklerken ve amiyane tabirle kandırılmış hissini damarlarında yaşamaya başlamışken, ani bir şey oldu. Aras yataktan kalktı ve bir önceki bölüm onu yaralı bir şekilde hastaneye yetiştiren Oğuz Bey kapıda belirdi. Ve yine bir önceki bölüm onu yaralayan Cenap da sniperla damda! İyi de şimdi 33 bölüm yaşananlar mı rüyaydı yoksa final bölümü diye karşımıza çıkan bu garabet mi? Bir başka deyişle, Sağır Oda hayal mi yoksa gerçek miydi?
Evet, bu kadar Sağır Oda’dan bahsettikten sonra geçelim Lost‘a. Malum 6 sezon süren ve beyin yakan hikâyesiyle birçoklarını kendine hayran bırakan dizi, tarihin de en iyi işlerinden biri olarak gösterilir. Ne var ki yayınlanan finali, hiç kimseyi tatmin etmemiş hatta ve hatta senaristlerin ağır eleştirilere, daha da ötesi hakaretlere maruz kalmasına neden olmuştu. Peki, nasıl bitmişti Lost? Hatırlarsanız 6 sezon boyunca birçok karaktere ev sahipliği yapmış dizi, final anlarında alternatif bir evrene geçiş yaparak, ölen herkesin dirildiğini izleyicisine aktarmış ve ekran başına geçenleri büyük bir muammanın içine bırakmıştı. İyi ama 6 sezon boyunca süren Lost’un izleyicisine sunduğu koca bir yalandan mı ibaretti?
Lost’un finalinde vuku bulan ve herkesi bir kiliseye toplamasıyla son bulan bu enteresan finalin yankıları uzun süre devam etti. İzleyicinin zekâsıyla alay edildiğini söyleyen de oldu, senaristlerin çıldırmış olabileceğini de. Ancak tek bir gerçek vardı. O da 2010 yılında sona eren Lost’un finalinin, 2007 yılında ekran macerasını tamamlayan Sağır Oda ile oldukça benzer nüanslar taşıdığı. Evet, konu ve biçim olarak birbirinden taban tabana zıt iki işi karşılaştırmak fazlasıyla komik gözükebilir. Hele hele Lost gibi kaliteyi arşa çıkarmış bir diziyi, Sağır Oda’ya benzetmek sümme hâşâ! Ancak görünen köy kılavuz istemez diye de tam bu konu üzerine cuk oturacak çok güzel bir atasözümüz var…
Sağır Oda-Lost ilişkisine dair süregelen bir ilginç anekdot da Lost’un meşhur sayıları olan ve ada ile ilgili gizemi doruk noktasına çıkaran 4 8 15 16 23 42’in Sağır Oda’nın yayınlanan 9. bölümünde Afşar Bey’in kasa şifresi olarak karşımıza çıkması. Evet, burada Lost’a açık bir şekilde yapılan göndermeden söz etmek mümkün. Neticede 2004 yılında başlayan Lost’un dünyayı kasıp kavurduğu yıllardan söz ediyoruz. Ancak geriye dönüp baktığımızda, final bölümüne dair benzerlik taşıyan bu iki dizinin öncesinde böyle bir noktada buluşması hem tebessümü beraberinde getiriyor ve hem de iki dizi arasındaki komplo teorisini güçlendiriyor.
Evet, biri ülke sınırları içerisinde yayınlanmış ve underrated tanımına tam oturan bir yapımken, diğeri ise evrende dizi matematiğinin baştan kurgulanmasına olanak tanıyan ve milyonlarca takipçisi olan kült bir iş. Bu iki dizinin finalinin birbirine benzemesi ise koca bir tesadüften mi ibaret yoksa J.J. Abrams açık bir şekilde Sağır Oda’dan mı “esinlendi” orası bilinmez. Ancak şu da bir gerçek ki, arkasında cevaplanmayı bekleyen onlarca soruyla finale gelen iki dizi de, her şeyi bir kenara bırakarak izleyicisinin büyük bir beyin jimnastiğinin ortasına bıraktı ve cevapsız soruların üstüne daha büyük bir soru işareti armağan ederek ekran yolculuğunu tamamladı.
Cüneyt Özdemir’in ortak yapımcılığında ekranlara gelen Sağır Oda, vizyonu ve sıra dışı yapısıyla methiyeyi fazlasıyla hak eden bir iş. Ancak son kerteye gelmişken dizinin hafızlarda yer eden meşhur işkence sahnesini hatırlamadan geçmek de olmaz. E Sağır Oda ne kadar Lost’sa bir o kadar da Ajdar demek aslında. Bu unutulmaz diziyi bizlere kazandırdığı için başta Cüneyt Özdemir’e, akabinde ise emeği geçen teşekkür ederek noktayı koyalım.
Not: Lost’un son bölümünün ardından iki dizinin finalini bağdaştıran benzer bir haber de odatv.com’da yayımlandı. Buradan okuyabilirsiniz.