yukari cik
X

Kurtlar Vadisi: Sorunlu Bir Proje Mi Yoksa Ekranların Gördüğü En İyi Yerli Dizilerden Mi?

Kurtlar Vadisi: Sorunlu Bir Proje Mi Yoksa Ekranların Gördüğü En İyi Yerli Dizilerden Mi?

82ekran için yazan: Polat Öziş

En başta anlaşalım. Bu yazı, 2003 Ocak ve 2005 Aralık tarihleri arasında yayınlanan 97 bölümlük orijinal Kurtlar Vadisi’ni baz alıyor. Nitekim bahsi geçen 97 bölüm dışında kalan sinema filmleri ve devam bölümleri birer propaganda aracı olmasından ötürü benim için yok hükmündedir.

Şimdi, gelelim 2000’lerin ilk yarısında ortaya çıkan ve yayınlandığı saatte hayatı durduran Kurtlar Vadisi’ne. Eğri oturup doğru konuşalım. Karşımızdaki dizi tam anlamıyla bir senaryo harikası… İlk bölümde vadettiğini, son bölümde izleyicisine veren ve 97 bölüm boyunca da ana amacından sapmayan bir hikâyeden bahsediyoruz. Malum, yerli-yabancı fark etmeksizin birçok dizinin esas problemi, zaman geçtikçe çıkış noktasını hiçe sayması ve git gide kendi parodisine dönüşmesi. Ancak bu Kurtlar Vadisi özelinde hiçbir zaman vuku bulmuyor. Keza yüzünü değiştirerek mafyanın içine sızan ve yeraltı dünyasını çökertmek için çabalayan Polat Alemdar kod adlı ajanın 97 bölüm boyunca attığı her adım, tamamıyla kendine biçilen görevi başarıyla yerine getirme düsturuyla ilintili. Bu da Osman Sınav’ın önünü arkasını iyi hesap eden yaratıcı bir kurguyla yola çıktığının yegâne göstergesi.

Kurtlar Vadisi’ni ise kendi içerisinde iki bölüme ayırmak gerekir. 1-55 bölüm arasını kapsayan Osman Sınav dönemi ve 56-97 arasını kapsayan Osman Sınav’sız dönem. Nitekim bu iki dönem arasındaki konu bütünlüğü en başta atılan temelin sağlam olması hasebiyle varlığını korusa da ton ve söylem farkı açısından birbirinden ziyadesiyle farklı. Keza ilk iki sezon boyunca, 90’lardaki faili meçhul cinayetleri, mafya yapılanmasını ve çeteciliği merkezine alarak yeraltı dünyasının karanlık yüzüne odaklanmayı tercih eden dizi, bunu da nispeten daha sıcak tonlarla yaparak izleyicisi ile sıkı bir bağ kurmayı başarır. Gelgelim ki Kurtlar Vadisi’nin fenomene dönüşme süreci de tam bu döneme tekabül eder. Ekranların gördüğü en enteresan karakterlerden Süleyman Çakır, zekâsına hayran bırakan Aslan Akbey hatta acımasızlığı ile nam salan Testere Necmi gibi unutulmaz yapı taşları hep Osman Sınav döneminde karşımıza çıkar. Tabii, buradaki ana etmen, sunulan her karakterin, vadedilen tüm hikâyenin yakın dönem Türkiye’sinden referansla karşımıza gelmesi. Bu nedenledir ki, Kurtlar Vadisi’nin senaryosuna kimlerin destek olduğu, nereden, hangi birimlerden brief geldiği gibi konular o dönem fazlasıyla tartışma götürmüştür.

Gelelim Osman Sınav sonrası yeni döneme. Yıl 2004 olmuştur ve Türkiye’de konjonktür de değişmektedir. Hal böyle olunca Kurtlar Vadisi de dönemin atmosferinden etkilenerek “dış güçleri” ve devlet içerindeki yapılanmaları merkezine alır. Bir başka deyişle, kendisini fenomen haline getiren mafyayı başka şekilde tanımlama yoluna gider. Bu da ister istemez dizinin daha farklı bir üslupla seyirci karşısına çıkmasına ve ton değişikliğine neden olur. Ancak Kurtlar Vadisi öylesine sağlam temeller üstüne kurulmuştur ki, hiçbir değişim yolundan sapmasına neden olmaz. Keza ilk bölümlerde gördüğümüz kaçırılma sahnesi, Polat Alemdar’ın üç kere hapşırması gibi detaylar, 3. sezonda anlam bulmaya başlar ve Osman Sınav’ın ne denli usta bir yapı ortaya koyduğu da bir kez daha ortaya çıkar.

Bu noktada yiğidi öldürmeden de hakkını teslim etmek gerekir. Osman Sınav sonrası kaptan köşküne oturan Raci Şaşmaz ve Serdar Akar, diziyi daha gri bir atmosfere bürüse de Kurtlar Vadisi’nin irtifa kaybetmesine izin vermez. Aksine, dizi popülaritesini git gide daha da katlar. Buradaki ana etmen ise başkarakter Polat Alemdar’ın kahramanlaştırılması ve onun vesilesiyle aksiyon dozajının daha da katlanması. Hatırlayalım, ilk iki sezon boyunca hayran olunası masa başı diyalogları, yer yer ortaya çıkan eğlenceli dil üçüncü sezon itibariyle yok denecek kadar azalır. Osman Sınav döneminde ekseriyetle toplanan Konsey bile, üçüncü sezon itibariyle unutulur. Ancak merkeze yerleştirilen aksiyon öyle tıkır tıkır işler ki, Vadi’deki heyecan düzeyi de izleyiciyi daha fazla ekrana kilitler.

Peki, yıllardır süregelen bir soruya göz atalım. Kurtlar Vadisi şiddeti özendiriyor mu? Esasen yöneltilen bu soruyu da Osman Sınav öncesi ve sonrası olarak ikiye ayırmak gerekir. Ancak şu da bir gerçek ki, bugün adına methiyeler düzdüğümüz La Casa de Papel, hırsızlığı ne kadar özendiriyorsa, Kurtlar Vadisi de şiddete o derecede özendiriyor. İlk iki sezonda Süleyman Çakır ve Polat Alemdar’ın yükseliş hikâyesine tanıklık ederken, şiddetin ikinci plana itilme çabası apaçık ortada. Keza nerede, ne zaman patlayacağı belirsiz bir bomba edasıyla beliren ve mafyanın ekrandaki tezahürü olan Süleyman Çakır’ı her defasında dizginleyen, el freni görevi gören bir Polat Alemdar’ın buradaki misyonu fazlasıyla kıymetli. Nitekim karakterin asıl amacının, şiddeti yok etmek adına mafyanın içine sızdığı da ilk bölümden itibaren altı çizilerek deklere edilmektedir. Ancak burada dizinin 3. sezon itibariyle değişen söylemine parantez açmak gerekir. Ülkenin değişen siyasal iklimine ayak uydurarak, milliyetçilik olgusunu ön plana çıkaran Kurtlar Vadisi, şiddeti de kendi içerisinde meşrulaştırılıyor. Bu noktada Aslan Akbey’in ölümü sonrası devlet ile bağı kalmayan ancak attığı her adımı milleti için yaptığını ifade eden Polat Alemdar’ın tüm şiddet eylemleri de bu vesileyle mili bir zemine yerleştiriliyor. Şiddeti bir neden-sonuç ilişkisine bağlaması hasebiyle de bölümler ilerledikçe dizinin özendiriciliğinin de katbekat arttığını söylemek yanlış olmayacaktır.

Şimdi sorumuzu soralım. Kurtlar Vadisi, sorunlu bir iş mi yoksa ekranların gördüğü en iyi yerli dizilerden mi? Eğer bugün Türk televizyonlarının gördüğü en iyi dizileri sıralayacak olsak, Kurtlar Vadisi bu listeye adını tepeden yazdıracak bir iş. Bunun nedeni ise anlatının özgün ve çıkış noktasına daima sadık kalan senaryosu. Kabul edelim, bir anlatıyı vezir de rezil de edecek hikâyesidir. Kurtlar Vadisi ise iyi bir analiz neticesinde kendi dünyasını yaratan ve bunu da gerçekçi çerçeveden sunmayı başaran bir proje. Mafya gibi o döneme dek Türk televizyonlarda pek işlenmeyen bir konuyu merkezine yerleştiren ve bunu da katmanlı hikâyesi ile adım adım finalize eden dizinin sırrı, kartlarını doğru zamanda, doğru şekilde sunması. Evet, bu dizi Polat Alemdar’ın yeraltı dünyasını çökertmesinin hikâyesidir. Ancak bunu başarılı kılmak için uzun bir sürece ihtiyacı olduğunun da bilincindedir. Karakter, sıfırdan girdiği dünyada önce yükselecek, yükseldikçe yalnız kalacak, yalnız kaldıkça güçlenecek ve bu uzun macerada kendisi ile ilgili gerçekleri keşfedecektir… Tüm bu süreci paniğe kapılmadan işlemek ve senaryonun her bir noktasını çıkış noktasına hizmet edecek şekilde dizayn etmek nereden bakarsak bakalım takdire şayan.

Bu noktada parantez açılması gereken hususlardan biri de şüphesiz ki karakter yaratımı. Bir anlatı için en önemli hususların başında karakterine yaptığı yatırım gelir. Eğer ki ortaya konulan karakterin, dünü, bugünü ve yarın ulaşmak istediği nokta belirsizse, o karakterin izleyici ile bağ kurması beklenemez. Kurtlar Vadisi’nde ise yaratılan her bir karakterin motivasyonunun net bir şekilde ortaya koyulması, dizinin realist duruşunu doruğa ulaştıran ana etmen. Aradan geçen 15 yıla rağmen, Süleyman Çakır’ın adı hala zikrediliyor, ölüm yıl dönümünde defaatle anılıyorsa, Oktay Kaynarca’nın kariyer zirvesini görmesi kadar, karakterin doğru yaratılışının öneminin payı da yadsınamaz. Süleyman Çakır ismi Kurtlar Vadisi için yalnızca popüler bir örnek. Jenerikte adı geçen her bir karakterin aynı düsturla yaratılması ve Polat Alemdar’ın yükseliş hikâyesine hizmet etmesi kadar, kendi öz benliklerinin de olması, Kurtlar Vadisi’ni ölümsüz kılan yegâne değişkenlerden.

Bugün Kurtlar Vadisi, sempatizanı olduğu kadar düşmanı da olan bir proje. Nitekim şiddeti meşrulaştırması ve ilk 97 bölüm sonrası propaganda aracına dönüşmesinden ötürü bu oldukça doğal karşılanacak bir durum. Ancak Kurtlar Vadisi ile ilgili o kadar keşke var ki… Tüm anlatısı boyunca arabesk bir dile teslim olmasa, kimi başkarakterleri oyunculuk konusunda sınıfta kalmasa, hikâyesini tamamladığı ilk 97 bölüm sonrası kepenkleri indirse ya da Osman Sınav temelini attığı yapıyı sonlandırabilseydi belki de Kurtlar Vadisi için şimdilerde çok farklı şeyler konuşuyor olurduk.

Git gide politize olan yapısı ve belli bir düşüncenin esiri olan söylemiyle bugün efsaneleşen ilk 97 bölüme bile objektif yaklaşmak zor. Bu nedenledir ki yıllar yılı çokça tartışma götürmüştür Kurtlar Vadisi. Ancak bu sıra dışı hikayeyi, sevaplarıyla, günahlarıyla yalnızca bir dizi olarak kabul edersek; sadece ana karakterin macerasına bağlı kalmadan kendi ritüellerini ve jargonunu oluşturan yapısı, asla terk etmediği konu bütünlüğü ve anbean sürprize gebe duruşuyla, Kurtlar Vadisi yalnızca kendi janrının değil, ekranların da gördüğü en iyi yerli dizilerden biri. Hem de kendi kendini sabote etmeye çalışan tüm yanlış ve sorunlu hamlelerine rağmen…