yukari cik
X

Haziran’da Ölmek Zor: Çemberimde Gül Oya

Haziran’da Ölmek Zor: Çemberimde Gül Oya

82ekran için yazan: Polat Öziş

“Türkiye’yi sevmeyi anlat birilerine, birileri bunu hep yanlış anladı çünkü…”

Takvimler 2004’ü gösterdiğinde, Asmalı Konak ile adını iyiden iyiye duyuran ve yapacağı işler hayli merak konusu halini alan Çağan Irmak, yepyeni bir dizi için kolları sıvar. Ancak bu sefer onun izleyicisine aktaracağı hikâye, ekranlarda pek de görmeye alışık olmadığımız türden bir politik-dramadır. Nitekim bir dönem dizisi olarak ekranlara gelen ve 80’lerin kaotik yapısını izleyicisine aktaran Çemberimde Gül Oya, yalnızca yayınlandığı zaman dilimin değil, tarihin de en özel yapımlarından biri olmayı başarır. Neden mi, dilerseniz gelin hep birlikte göz atalım.

Malum, 70’lerin sonu ile 80’lerin başı ülke tarihinin en önemli zaman dilimini içerir. Sağ-sol çatışmasının doruk noktasına ulaştığı, siyasetin sokak aralarını dahi işgal ettiği ve yok yere insanların birbirini düşman bellediği yıllar… Geriye dönüp baktığımızda, gerek sinemamızda, gerekse televizyon ekranlarında o yıllara temas eden ve yaşanan acıları realist gözle aktaran birçok yapımla karşılaşmak mümkün. Ancak bunlar içerisinde en unutulmazı hangisi diye soracak olursak, muhakkak ki birçoklarının ortak cevabı Çemberimde Gül Oya olacaktır. Çünkü bahsi geçen dizi, yalnızca o dönem yaşanan acılara odaklanmakla yetinmiyor. Bir yandan İstanbul’un tarihi dokusunu incelikle izleyicisine aktarıyor, bir yandan da merkezine aldığı konak vesilesiyle “Ev alma komşu al” atasözünün ne kadar da haklı bir söylem olduğunu anbean hissettiriyor. Ee tüm bunların yanı sıra, Yurdanur ile Mehmet’in deyim yerindeyse kitaplara konu olacak aşkının cazibesi de izleyiciyi ekran başına kilitleyen yegâne faktörlerden biri olarak beliriyor.

Dizi yapmanın onlarca, hatta yüzlerce formülü olabilir. İnsanları güldürmeyi yeğleyebilir, sağlam bir dramayla hüznü yaşatabilir ya da Yeşilçam normlarında bir aşk ile kalplere dokunabilirsiniz. Esasen Çemberimde Gül Oya’nın özelinde, saydığımız tüm bu etmenlerin aynı potada eritilerek işlendiği görmek mümkün. Bir an olsun eğreti durmayan insan ilişkileri, hayatın ve dönemin tam merkezinde yer alan söylemler, anlatının realist duruşunu doruk noktasına çıkarıyor ve böylelikle izleyicisi ile arasında sıkı bir bağ kurmasının da önünü açıyor.

Tam da bu noktada Çağan Irmak’ın kendine has bakış açısına parantez açmakta yarar var. Günümüz sinemasının en efektif yönetmenlerinden olan ve yaptığı her işle kalplere dokunmayı bilen başarılı sinemacı, esasen Çemberimde Gül Oya’nın da en büyük yıldızı! Daha küçük bir çocukken, Günaydın İstanbul Kardeş ile gönlümü fetheden ve o gün bugündür yaptığı her işin yakın takipçisi olan biri olarak rahatlıkla dile getirebilirim ki, onun kurduğu dramatik çatı ve asla ajite etmeyen duygu yoğunluğunun payı dizinin sağlam temeller üzerinde yükselmesine olanak tanıyor. Kaldı ki bugün dahi Çemberimde Gül Oya’yı açıp izleyebiliyor ve ilk günkü tadı alıp, onun için övgü sözcüklerini sıralayabiliyorsak, Çağan Irmak’ın ne denli büyük bir iş başardığına da bir kez daha kanaat getirmiş oluyoruz demektir.

Evet, Çemberimde Gül Oya Çağan Irmak’ın ustaca dokunuşlarıyla şaha kalkan bir dizi. Ancak bu noktada, hikâyenin geçtiği zaman diliminin sanat yönetiminden tutun da görüntü yönetimine dek ustalıkla ekranlara taşınması, dizinin en büyük cazibe merkezini oluşturduğunu söylemekte yarar var. Malumunuz 80’ler denildi mi, Türkiye özelinde akla ilk gelen hadise her daim siyasi kutuplaşma olacaktır. Herkesin inandığı değerleri, kendi ideolojisini savunduğu bunun yanı sıra da hayatını idame etmeye çalıştığı o zor yıllar… Tam da burada anlatının odaklandığı Mehmet ile Yurdanur’a bakmak lazım ki, onların ne denli incelikle yaratılmış iki karakter olduğu gerçeği ile yüzleşelim. Bir tarafta, aktivist kişiliğini saklamaktan çekinmeyen, eşitliği ve hakkaniyeti savunan Mehmet, diğer tarafta ise siyasetin hallaç pamuğuna çevirdiği sanayici, büyük iş adamı Dinçer Bey’in, vicdan sahibi kızı Yurdanur… Memleketin o dönem tam da ihtiyacı olan şeydi aslında onların aşkı. Olmaz denileni oldurtan, yalnızca en temiz duyguları dışa vuran, kini, nefreti, kutuplaşmayı kapı dışarı eden tertemiz bir aşk. Belki de bu yüzden çok sevdik onları; o karmaşık düzene inat, kendi dünyalarını inşa etmeye çabaladıkları için…

Tabii, Çemberimde Gül Oya için yalnızca Mehmet ile Yurdanur’un destansı aşkını konu alıyor dersek hata etmiş oluruz. Nitekim karşımızda duran dizinin her bir karakteri, ülkenin verdiği savaşa benzer bir savaşı da kendi içinde verir. Hancıların kızı Sultan, onun güzeller güzeli ama bir o kadar da bahtsız yavrusu Zarife, torunu ve babasıyla bir başına kalan ama bir an olsun neşesini kaybetmeyen Suna Abla, yüreği acılarla dolu olsa da kahkahasını rafa kaldırmayı reddeden inci sesli Canan Cansev, türkücü olma ümidiyle İstanbul’a gelen sonrasında ise Zarife’ye tutulan Mahsun ve daha niceleri… Verdikleri savaşta, birbirlerine tutunmaktan başka çaresi olmayan, dosttan, komşudan öte, aile olabilmeyi başarmış insanlardı onlar. Öyle çok sevdik ki onları. Keza sevmemek mümkün mü? Sanki evimizin birer sakiniydi hepsi. Her zora düştüğümüzde sığınmak isteyeceğimiz bir limandı. Çünkü bilirdik, onlar bizi yarı yolda bırakmaz, bırakamaz. Çünkü onlar memleketin en zor şartlarında dahi ayakta kalabilmiş, bunu da birbirlerine sıkı sıkıya tutunarak başarmış insanlardı. Hangimiz istemedik ki, tam da o günlerde, o konakta olmayı? Hem de ülkenin en kaotik döneminde…

70’lerin sonunu, 80’lerin başını yaşamış ya da yaşamamış olalım, fark etmez. Çemberimde Gül Oya her bir izleyicisini alır, dönemin dokusunun içine bırakır ve gerek karakterleriyle gerekse hikâyesiyle yaşanan acıları, atlatılan onca badireyi ve bunca haksızlığı olanca gerçekçiliği ile izleyicisine aktarır. Çünkü o bir diziden fazlasıdır. Esasen izleyicisinde bir kitap okuyormuş hissi uyandırır. Karşımızda duran dizi, her şeyi en ince ayrıntısına kadar, en dokunaklı şekilde anlatan bir yapıyla belirir. Savunduğu değerler vardır ve bunu taraf tutarak değil, mantık çerçevesine bindirerek izah eder. Mehmet gibi demokrasiyi savunur. Ancak demokrasinin, herkesin dilediğince görüşünü savunabileceği bir sistem olduğunu belirterek bunu yapar. Başka bir deyişle, bol keseden sallamaz.

Türkiye’yi sevmeyi anlatır Çemberimde Gül Oya. Bunu hep yanlış anlayanlara inat, mücadele etmenin önemine değinir, eşitliği savunur ve daha da önemlisi bunu en naif biçimde işler. Müzikleriyle, söylemleriyle, her bir sekansıyla içimize işleyip, tüyleri diken diken eder. Çünkü ortada doğru işleyen bir mayanın olduğu aşikârdır. Dile kolay, 40 bölüm süren ve kalitesinden bir an olsun taviz vermeyen, üstüne üstlük hep üzerine koyarak ilerleyen bir diziden bahsediyoruz. En başta da belirttiğim gibi, siyasi buhranı merkezine alan ve sokaklardaki gerilimi anlatan onlarca yapımla karşılaştık. Ancak hiçbiri Çemberimde Gül Oya kadar derin izler bırakmadı bizde. Aşkı, eğlenceyi, politik-dramayı bu kadar kusursuz bir şekilde harmanlamasıydı esasen dizinin sırrı. Böylelikle Çemberimde Gül Oya, 80’lerden çıkagelen bir mahalle dizisi, komşuluk hikâyesi olmuş; samimiyetiyle yüzümüze bir tebessüm bırakmış ve gerçekleri anlatması hasebiyle de bir belge konumuna yükselmiştir.

Çağan Irmak’ın yaratıcılığını üstlendiği ve duygu yüklü bakış açısıyla izleyenlerine sunduğu Çemberimde Gül Oya, vicdanı olan herkesin en derinene temas eden, duygusal ve bir o kadar da samimi bir iş olarak hafızlara kazınmıştır. Yalnızca izleyicisine aktardığı omurgalı duruş ile değil, aynı zamanda aşka ve dostluğa açtığı parantez ile de takdiri fazlasıyla hak eden yapım, kuşkusuz ki televizyon ekranlarından tanıklık ettiğimiz en benzersiz işlerden biri. 80 Askeri Darbesi’nin öncesini ve sonrasını çarpıcı bir şekilde ele alan, tebessüm ile gözyaşının iç içe geçtiği nadir yapımlardan. Yazıyı noktalarken, aynı Çağan Irmak’ın dizi finalinde geçtiği notu sizlerle paylaşalım ve o günleri, bizlere böylesine duygu yüklü ve realist bir şekilde anlattığı için kendisine bir kez daha teşekkürlerimizi iletelim.

Fikirleri ve inançları uğruna yok olan hayatlara ve Türkiye’yi seven herkese saygıyla adanmıştır. Bir hikâye ya da bir dizi filmin asla yeterli olamayacağını bile bile…