yukari cik
X

Hayat Hapishanesinden Çıkagelen Bir Belgesel: Sıkışmışlık (2019)

Hayat Hapishanesinden Çıkagelen Bir Belgesel: Sıkışmışlık (2019)

82ekran için yazan: Polat Öziş

Çektiği belgesellerle adından söz ettiren ve hatırı sayılır bir hayran kitlesi edinen 140journos’un, BluTV ile ortak yürüttüğü ikince proje olan Sıkışmışlık 9 Mayıs itibariyle yayında. Daha öncesinde 90’ların ses getiren hadislerinden oluşan üç bölümlük Parayı Vuranlar serisi ile BluTV’de boy gösteren 140journos, bu defa toplumun farklı kesimlerinde yer alan insan portrelerini aktarırken, izleyicisini tek bir ortak noktaya götürüyor: Sıkışmışlık.

Hiç lafı eveleyip gevelemeye gerek yok. Yiğidi öldürmeden hakkını teslim edelim. Evet, 140journos ortaya sürdüğü ilgi çekici konu başlıkları, müziği, kurgusu, üzerine özenle titrediği çekimleriyle belgesel janrını bambaşka bir boyuta taşımış durumda. İster YouTube üzerinden olsun, ister BluTV. Yaptıkları her iş öylesine izlemeye değer, öylesine kalite kokan cinsten ki… O nedenle bir içeriğin başında 140journos yazıyorsa, o yapımın oyuna 1-0 önde başladığını söylemek kaçınılmaz olacaktır. Nitekim Sıkışmışlık da 140journos videolarından alışılagelmiş bir kalite ile karşımızda.

Sıkışmışlık’ın özeline döndüğümüzde, esasen 140journos’un farklı bir deneme içerisinde olduğu gerçeği ile yüzleşmek mümkün. Keza onların videolarını özel kılan yegâne husus, özgün bir konu başlığını doğru kurulmuş bir dramatik çatı altında didaktik şekilde sunmalarıdır. Bu Diyarbakır’daki bir astronomun hikâyesini anlatırken de böyleydi, Parayı Vuranlar’da 900’lü hatları ele alırken de. Ancak Sıkışmışlık, tek bir olay yerine bize hiç de uzak olmayan, toplumda her gün karşılaşması mümkün insan portreleri vesilesiyle bir duygu durumunun ortasına bırakıyor izleyicisini. Esasen bunu da o kadar vurucu ve duygulu bir şekilde yapıyor ki, bu farklı deneme herkesin bam teline dokunuyor ve kendi hayatlarımızdaki o yıkıcı dört duvar ile yüzleşmemizi sağlıyor.

Kabul edelim, ne kadar özgür olduğumuzu dile getirirsek getirelim, hepimiz belli kalıpların içerisine sıkışmış kalmış insanlarız. Kendimizi nerede konumlarsak konumlayalım bu değişmiyor. Çünkü içinde yaşadığımız coğrafya, gerek ekonomik gerekse sosyo-kültürel olarak ne yazık ki büyük özgürlükleri beraberinde getirmiyor. Sıkışmışlık ise, her gün sokakta karşılaştığımız, kimi zaman görmezden geldiğimiz, kimi zaman ise fazla dikkat kesildiğimiz insanlar aracılığıyla, yalnızca onların değil, hepimizin sıkışıp kaldığı hayat hapishanesini dışa vuruyor. Tabii bu 6 bölümlük belgeselin bunu yaparken ki en büyük artısı bir an olsun ajiteye kaçmaması. Bu hem dizinin vuruculuğunu doruğa ulaştırıyor hem de karakterlerle empati kurmamıza vesile olarak, kendi hayatımızdan çıkarım yapmamıza olanak tanıyor.

Eğri oturup doğru konuşalım. Hepimizin muzdarip olduğu sıkışmışlık hissinin tek müsebbibi biz değiliz. Toplumun bizi sürüklediği noktanın, çıkmaza girdiğimiz her anın bir diğer sorumlusu da çevresel faktörler. Bu yeri geldiğinde devletin totaliter politikası olur, yeri geldiğinde ailenin baskıcı tavrı, yeri geldiğinde ise toplumun ta kendisi. Bu durumu modern zamanların en büyük vebası olarak tanımlamak bile mümkün. Düşünsenize, istediğimiz hayatı yaşamak için aşılması hiç de mümkün olmayan katı duvarlar ile karşı karşıyayız. İşte, Sıkışmışlık’ın asıl çekici noktası da burası. Merkezine aldığı 6 karakter vesilesiyle, hepimizin hapsolduğu hayat hapishanesini öylesine çarpıcı bir şekilde işliyor ki, bir anda kendimizi Sıkışmışlık’ın merkezine aldığı o 6 karakterden biri olarak görmek de mümkün hale geliyor. Sahi, o çaresizlik hissi hepimize ne kadar yakın değil mi?

Sıkışmışlık’ı 140journos’un özelinde farklı kılan durum ise, şüphesiz ki merkezine aldığı karakterler. Nitekim dizi, topluma hiç de yabancı olmayan, farklı ya da aykırı kişileri izleyicisine sunmuyor. Aksine, tam da bizden portreler sunarak, izleyicinin dizi ile yakın bir bağ kurmasına olanak tanıyor. Evet, 140journos bu sefer didaktik bir şablon yerine duygu yüklü ve lirik bir anlatıyla karşımızda. Ancak takdir etmek lazım ki, 140journos duyguları harekete geçirme konusunda da harikulade bir performans sergiliyor. Bu da Sıkışmışlık’ı alelade bir belgesel olmaktan öteye taşıyor ve ekran başına geçen herkesin duygularını harekete geçiriyor.

Sıkışmışlık’ın en büyük artılarından biri de izleyicisini asla pesimist bir halet-i ruhiye içine hapsetmemesinde gizli. Evet, dizi 6 bölüm boyunca, bizlere sıkışmışlık hissini adeta klostrofobik bir atmosferde sunuyor. Ancak umut duygusunu da anbean ortaya sürerek, hayatın her bir detayıyla bizim için olduğunu ve her şeyin çok güzel olması için her daim bir çıkış yolu olduğunu da anımsatıyor. En çaresiz anda bile sıkı sıkıya sarılacaklarımız var oldukça, bize karşılıksız sevgiyi bahşedenler varlığını sürdürdükçe en uzun tünelin bile aydınlığa açılan bir noktası olacaktır. İşte, tam da bu yüzden Sıkışmışlık hayatın içinden gelmiyor, hayatın tam olarak kendisini izah ediyor. Bu da karşımızda duran belgesel serisini, abartıdan uzak, realist ve vurucu bir iş olarak tanımlamamızın önünü açıyor.

Dizinin biçimine geldiğimizde ise bir kez daha 140journos’un harikulade işçiliği ile karşılaşıyoruz. Özenle seçilmiş ve izleyicinin ritme ayak uydurmasına vesile olan müzikler, asla sekteye uğramayan ve akıcılığa birebir hizmet eden müthiş bir kurgu ve daha da önemlisi adeta başrol hüviyetinde arz-ı endam eden kamera hareketleri Sıkışmışlık’ı her bir detayıyla usta işi bir konuma yerleştiriyor. Doğrusunu söylemek gerekirse, duyguyu bu kadar ön plana çıkarma gayesi taşıyan belgesellerde teknik her daim ikinci plana itilir ve karakterlerin ağzından çıkan kelimelere fokuslanılır. Ancak Sıkışmışlık muadilleri gibi davranmayı reddediyor ve biçimini de söylemlerini destekleyecek bir yapıda sunarak başlı başına ayakları yere sağlam basan bir duruş sergiliyor. Eh hal böyle olunca da ekran başına geçen herkesin Sıkışmışlık’ı tek solukta, sindirerek tüketmesi mümkün hale geliyor.

140journos ve BluTV işbirliği ile huzurlarımıza gelen Sıkışmışlık, amiyane tabirle hayat hapishanesini huzurlarımıza getiren ve lafı gediğine oturtan yapısıyla takdiri fazlasıyla hak eden bir iş. Kurduğu sağlam dramatik çatı vesilesiyle, farklı duyguları bir arada yaşatan belgesel, ekran başına geçen herkesin kendi hayatından çıkarım yapmasına fırsat tanıyor ve anbean yükselttiği ritmiyle vuruculuğunu doruğa çıkarıyor. Hayatın birebir yansıması olan ve empati duygusunu dışa vuran Sıkışmışlık, iddia ediyorum ki ekran başına geçen herkesi fazlasıyla derin düşüncelere sevk edecek!