yukari cik
X

Hak Ettiği Değerin Altında Kalan Bir Villain: Yakışıklı Serdar

Hak Ettiği Değerin Altında Kalan Bir Villain: Yakışıklı Serdar

82ekran için yazan: Polat Öziş

İşte sizden farkım bu. Ben öyle Kenan’mış, Ezel’miş, Cengiz’miş tırnağım olamazsınız siz benim. Ben kokuyu aldım mı, hemen kurarım oyunu!

Dile kolay 2011 yılında yayınlanan final bölümünün üzerinden 9 yıl geçmiş Ezel’in. Hiç de öyle az buz bir zaman değil hani. Neler neler değişir 9 yılda… Ama asla değişmeyecekler hususlar da var. Aynı Ezel’in tarihin en iyi yerli dizilerinden biri olduğu gerçeği gibi!

Bir senaryo harikası olarak 2009 yılında ekranlara gelen ve akabinde de tarihe adını altın harflerle yazdıran Ezel, her ne kadar epik ve edebi bir hikaye vadetse de gücünün önemli bir kısmını karakterlerinden alan bir proje. Ramiz Dayı, Kerpeten Ali, Eyşan, Cengiz, Tefo, Şebnem ve daha saymakla bitmeyecek onca karakter, başlı başına bir diziye konu olabilecek kendine özgü hikayelere sahip. Tabii burada senaristler Kerem Deren ve Pınar Bulut’un hakkını teslim etmek gerekir. Serbest bir Monte Kristo Kontu uyarlaması olarak yola çıkan dizi, dört başı mamur bir anlatı olarak ekranları süsledi iki sezon boyunca ve birçok duygu karmaşasını da kucağımıza bıraktı.

Ezel, merkezindeki kan donduran ihanet hadisesini ele alırken, karakterlerini keskin hatlarla iyi-kötü olarak ayırmak yerine hepsini gri olarak resmetmeyi tercih eden bir iş. Anlatının en kötüsü Kenan Birkan’ın bile, ortaya koyduğu her eylemi yapmak için bir nedeni var aslında. Aynı Cengiz’in tüm fırıldağı Eyşan için çevirmesi gibi… Ancak dizide öyle bir karakter var ki, insanların kuyusunu kazmak için nedene ihtiyaç duymayan, tek terdi cebini doldurmak olan bir canavar. Kim mi o? Minik kelebek Eyşan’ın biricik babacığı, dolandırıcılar kralı Serdar Tezcan; nam-ı diğer Yakışıklı Serdar.

Salih Kalyon’un hayat verdiği Serdar, şüphesiz ki Ömer’in suçsuz yere hapishaneye düşmesindeki ve hikayenin yeşermesindeki en önemli faktör. Nitekim Eyşan’ı da Cengiz’i de Ali’yi de ikna eden, masum Ömer’e ihanet etmelerine vesile olan yegâne yapı taşı o. Peki, ne derdi vardı Serdar’ın Ömer’le? Alt tarafı kızına aşık olmuş gencecik bir oğlandı halbuki… Serdar’ı farklı kılan noktada bu: O, birinin kuyusunu kazmak için neden aramaz. O, kokuyu aldı mı ince ince kurar oyunu ve “şehirli Serdar usulü tavada alık” metoduyla daima cebini doldurur. Çünkü onun için herkes birer piyondur ve hovardalığa giden yolda kolayca feda edilebilir.

Yakışıklı Serdar’ı özel hale getirense şark kurnazı terimine cuk diye oturuşu. Ne dolandırıcılar gördü bu ülke. Herkese masume şekilde yaklaşan, önce güvenini kazanıp sonra cebindekilere göz diken… Eh, bir dolandırıcı kendini ne denli çok sevdirirse, gerçek yüzünü ne kadar uzun saklarsa, o kadar da çok zarar verir değil mi? Aynı Serdar’ın bize aks ettirdiği gibi… Güler yüzü, naif olmaya çalışan baba imajı ve o çatallaşan ses tonuyla herkesin sevebileceği tonton bir ihtiyar aslında. Ama ya aklındaki fırıldaklar? Her an karşısındakini ipe götürecek planlar?

Yakışıklı Serdar, kendine biçilen süre zarfı içerisinde üzerine düşeni fazlasıyla yerine getiren bir karakter. Ancak insan düşünmeden de edemiyor: Ya bir yan rol değil de üzerine kurulu bir hikayede onu başrol olarak seyretseydik? Hiç lamı cimi yok. Düşüncesi bile insanın kanını dondurmaya yeter de artar. Kaldı ki Ezel gibi görkemli bir kadro içerisinde dahi yıldızı daima parlayan bir karakter o.

Ezel’in intikam ve aşk etrafına kurulu dünyasında yeri oldukça kısıtlıdır Serdar’ın. Evet, Serdar Ömer’i hapishaneye gönderen oyunu kurar ancak sonrasında hikâye gereği geri planda durmaya mecbur kalır. Ancak bir akıl hocası olarak ortaya her çıkışı bize tekrar tekrar hatırlatır ki gerek zekâsı, gerek acımasızlığıyla o ekranların gördüğü en değeri bilinmemiş kötüsü. Peki, neden değeri bilinmedi Serdar’ın?

Kabul etmek gerekir ki, o hiçbir zaman muadilleri gibi A sınıfı bir villain olmadı. Aynı dizide yer aldığı Ramiz Dayı ya da Kenan Birkan seviyesine hiç çıkamadı. Ancak onu farklı ve realist kılan da tam olarak bu. Çünkü Yakışıklı Serdar’ın gündelik hayatta binlerce karşılığı var. Kendinden başka hiç kimseyi düşünmeyen, narsist, tek derdi kolay yoldan köşeyi dönmek olan ve gözünü masumlara diken bir üçkâğıtçı. Sahi, ne kadar tanıdık bu tanımlama değil mi?

Tez konusu olacak kadar halkın içinden çıkagelmiştir Serdar. Ancak bunu yalnızca ortaya koyduğu üçkağıtla değil, aynı zamanda tüm halet-i ruhiyesiyle de dışa vurur. Bu noktada ise karaktere hayat veren Salih Kalyon’a parantez açmak gerekir. Keza başarılı oyuncu tonlamasından jargonuna kadar öyle sapkın bir karakter yaratır ki, kimi zaman Serdar’ın ekran başındaki izleyicinin bile cüzdanına göz dikeceği düşüncesi oluşur. Bu da doğru kurgulanmış bir karakterin, başarılı cast ile birleştiğinde ortaya çıkacak harikulade uyumun en açık göstergesi.

Eğri oturup doğru konuşalım. Sinema ya da televizyonda karşımıza çıkan kötü karakterlerin birçoğu fazlasıyla gerçek üstü tipler. Ancak Serdar Tezcan’ın abartıdan uzak bir şekilde ortaya koyduğu eylemler, onu hem Ezel dünyasında inci gibi öne çıkarıyor hem de ekranların gördüğü en underrated villain olarak tanımlanmasının önünü açıyor. Sahi, kim böylesi bir manipülasyon ustası ile karşılaşmak ya da kızları dahil herkesi çıkarları için yok sayacak bir vicdan yoksunu bireyle karşılaşmak ister ki?

İki sezon süren Ezel’de git gide hikayedeki ağırlığı azalan ve final bölümünü dahi görmeden anlatıya veda edan Serdar Tezcan, şüphesiz ki hayattan aldığı referanslar ve Salih Kalyon’un benzersiz oyunculuğuyla ekranların gördüğü en özgün ve gerçekçi karakterlerden biri. Eh, madem öyle, son sözü Yakışıklı Serdar’a bırakalım ve karakterin sona yaklaşırken dilinden dökülen hayat hikayesine hep birlikte eşlik edelim. Unutmadan, çekirdekler hazır değil mi?