yukari cik
X

Hafta Sonu Bitmeden BluTV’de İzlemeniz Gereken Kısa Filmler

Hafta Sonu Bitmeden BluTV’de İzlemeniz Gereken Kısa Filmler

82ekran için yazan: Ahmet Toğaç

Bu hafta sonu ulusal çapta uygulanan karantina dolayısıyla BluTV içeriklerini ücretsiz olarak seyredilecek şekilde yayına açmıştı. 82ekran olarak her güne ayrı ayrı önerilerle gelirken karantinanın son saatlerini de kısa filmlerle değerlendirmek isteyenler için yine bir liste hazırladık. BluTV her ne kadar kendi kısa film seçkisini “Yemek Yerken Oynasın” başlığı altında doyumluk değil tadımlık yapımlar olarak  sınıflandırmışsa da biz kısa filmleri pek de öyle arkada çalan radyo gibi görmüyoruz. Çoğunlukla yanlış kullanılan ifadeyle hiçbir zaman bir film türü de olmadılar. Kısa filmi en uygun şekilde sinemada kurmaca film tipinin kısa süreli formu diye tanımlayabiliriz. Tabi hala tartışmaya açık bir sorgu… Yine de aşağıdaki on kısa filmden sonra kısalar ağzınıza bir parmak bal çaldı arkası nerede diye sorular sormak, sizinle film aranızdaki bir iletişimden ibaret olacaktır.

Tapınak Şövalyeleri

Pandeminin aramıza koyduğu fiziksel ve sosyal mesafe nedeniyle çokça girdiğimiz mekanları neredeyse mazide hatırlayacağız. Bir berber/kuaföre adım atarken iki defa düşünmeden edemeyen var mıdır? Arda Ekşigil’in Tapınak Şövalyeleri mesafesiz bir gecede seyircileri bir erkek berberinde yaşananlara davet ediyor. Filmin tanıtım yazısında olduğu gibi “ufak tefek ve sıkış tıkış bir mahalle berberi”… Hem son derece gerçek hem akıllara durgunluk verecek şekilde başka dünyalardan duyulacak sözleri Mehmet Özgür, Cem Zeynel Kılıç, Sencar Sağdıç’dan dinlemek bu gece bize iyi gelecek.

Hafta Sonu

Yasemin Demirci’nin Hafta Sonu’ndaki karakterin yaşadığı cumartesiden daha kötü bir hafta sonu yaşamak istemiyorsanız kapınızı belki iki defa kilitlemelisiniz. Hem trajik hem de bir o kadar çıplak halde apartmanın merdivenlerinde kala kalan karakter tanık olmaktan vakaya dönüşüyor. Gözetlerken gözetlenen olmak… Anlık aksiliklerin değiştirdiği büyük durumları filmin kendine has mizahı içinde seyrediyoruz. Kendini ciddiye alan filmlerin aksine Hafta Sonu, büyük sözler söylemeden Zizek’in paralaksına dahi götürür bizi bu karantina günlerinde.

Kuyruk

Yiğit Hepsev’in yönetmenliğini yaptığı Kuyruk’a aynı anda hem fantezi hem minimalist film örneği dersek oradan çok mu anlamsız görünecek? Sokaklarda rahatça dolaştığımız günlerin hatırına bile izleyeceğiniz bu filmin ardından aynı görüşlerle ayrılmamanız için hiçbir sebep yok. Yakın zamanlarda Koray Kırmızısakal’ın denemesinde[1] rastladığım şahane tanım hedonist depresyonun filmin daha önceden yaptığım kritiğindeki kinizmden çok daha yerinde bir açıklama olduğunu kabul etmeliyim. Karantina en azından doğru sandıklarımızla yüzleşmeye yaramalı.

Otis Tarda

Doğada olmak yalnızca yabanıllığa yapılan bir yolculuktan mı ibarettir? Geçtiğimiz ayın ortasında nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan toy kuşundan birinin daha vurulduğu haberi medyaya yansımıştı.[2] Konu dahilinde duyarlı vatandaşlar dışında belki kimse durumdan haberdar olmadı ama kısa filmlere ilgi duyan bizler olarak bu talihsiz olayı Otis Tarda’da neredeyse iki sene önce seyretmiştik. Yıllar önce tür eleştirmenleri türsel haz için sosyal kabullerin görmezden gelindiğini söylemişlerdi[3]. Ancak tür sineması dışındaki bu filmle doğaya karşı nasıl davrandığımızı fark edebilecek miyiz? Bu filmden sonra yapımcısı Özgürcan Uzunyaşa’nın Beyaz Bir Gece filmini de izleyebilirsiniz.

İmparatorlukta Zor Bir Gün

İmparatorlukta Zor Bir Gün yapımının ikinci yılını doldurdu ancak değindiği konunun güncelliği hala mevcut. Sezen Kayhan’ın filmi sinema-tv endüstrisindeki kadın çalışanlara karşı yapılan mobbingi kara mizah anlatısı içinde aktarıyor. Film, endüstriye yakın olmayan seyirciye bile mobbingin ne boyutlara vardığını büyük bir açıklıkla gösteriyor. Belki şimdi ülkece evlerimizde kaldığımızı sanıp aynı anda binge-watche ateşiyle yanıp tutuşurken ulusal çaptaki setlerde neler yaşanıyor olabileceğini hatırlatması açısında bile yeniden izlenesi bir film.

Fraktal: Munchies

Beslenme alışkanlıklarımızın da tıpkı seyir alışkanlığımız gibi daha tüketime dönüştüğü pandemide Fraktal: Munchies daha da büyük anlam kazanıyor. Bir televizyon başında yedikçe yiyen ve doymak bilmeyen karakterle özdeşim kurmayı mı seçeceğiz yoksa ondan iğrenmeyi mi? Ya da bu iki tarafı da sentezleyip o bir şeyler yerken egzajere edilmiş halimizle mi karşılaşacağız bu ayna ekranda.

Kesik

Konuşmadan ima eden filmlerden Kesik… Karakterin geçmişi üzerine uzun uzun konuşup hantal flaşbeklerle doldurulan öykülere inat Kesik susarak hissettirmeyi başaran bir film. Travmaların hafızaya attığı kesikleri sinematikleştirmeye girişen film geçmişin izinin fotoğraflarda kaldığına işaret ediyor. Ve belki de izleyicinin bekleyeceği hikaye film bittikten sonra başlıyor. Eğer Ozan Takış’ın dünyası sizinle konuşuyorsa, Blu TV’de yönetmenin diğer bir filmi Fotoğraf’ı da seyredebilirsiniz.

Cereyan

Dijital çağda film gurularının en çok eksikliğini hissettiği şeylerden biri de, kavramsal olarak altını çoğu zaman dolduramadığımız film dokusu. Evre Ertaş’ın filmleri de dönem hikayeleriyle bunu en azından prodüksiyon tasarımı başlıklarıyla son derece hissedilir kılıyor. Filmleri diye çoğullaştırıyoruz çünkü önerdiğimiz Cereyan dışında bir başka ve daha eski bir dönem filmi olan Hatıra Fotoğrafı’nı da yine Blu TV’de seyredebilirsiniz.

3,5 Lira

Öneri listelerinde kişisel ayrımlar yapılmamaya çalışıp beylik cümleler kurulmaya özen gösterilir ancak bu sefer listenin başından itibaren bu geleneğe pek sadık kalmış görünmüyoruz. Zaten önerinin kendisi bir seçimken yazarın beğenisini saklıyor oluşu başlı başına önerinin kendisiyle çelişen bir durum değil midir? Neden lafı uzattığımızı filmi izledikten sonra daha rahat fark edebilirsiniz, çünkü 3,5 Lira’nın ne eksik ne de fazladan bir sözü yok. Kısa filme sinematik formların en özü olarak değerlendirenler için 3,5 Lira eşsiz bir film.

Vultur

Pandemiyle açık salonlu etkinliklere yeniden alışmadan önce bir kısa film festivalinin nostaljik bir açık hava sineması etkinliğinde seyrettiğim Vultur’u yeniden karantinada izlemek başlı başına farklı bir deneyim. Ancak ilk defa izleyecekler için de, kendi adıma yaşadığım sorgulamaya benzer biçimde, “bakış açısını” sorgulatan bir film oluyor. Zaman ve mekan değişimleri dolayısıyla neredeyiz ve ne yaşıyoruz sorularını içten içe sorduğumuz ya da soramadığımız günlerde Vultur toplumsal kimlikler üzerinden bu tartışmayı açıyor.

[1] https://terrabayt.com/dusunce/istikrarli-nostalji-kapitalist-gercekciliktir/

[2] https://tr.sputniknews.com/turkiye/202011121043213466-7-yil-sonra-trabzonda-gorulen-yakali-toy-kusu-avcilar-tarafindan-olduruldu/

[3] Altman, R. (2008). Sinema ve Tür. G. Nowel-Smith içinde, Dünya Sinema Tarihi (A. Fethi, Çev., 2. b., s. 322-371). İstanbul: Kabalcı.