yukari cik
X

Güle Güle Gallagherlar, Hoşgeldiniz Elibollar: Bizim Hikaye

Güle Güle Gallagherlar, Hoşgeldiniz Elibollar: Bizim Hikaye

Uzun zamandır yolu gözlenen, nasıl bir yapıda ekranlara geleceği merak konusu olan Shameless uyarlaması Bizim Hikâye, nihayet ekranlardaki yerini aldı. Tabii ilk bölümlerinin ardından sosyal medyanın diline düşmekten de kurtulamadı. Pekâlâ, Bizim Hikâye gerçekten alay konusu olacak bir iş mi, yoksa hakkıyla yapılmış bir uyarlama mı? Gelin, buna hep birlikte göz atalım.

Malumunuz, Shameless’ın Türk televizyonlarına uyarlanacağı haberi, yıllardır bir şehir efsanesi olarak dilden dile yayılmakta. Ha çekildi, ha çekilecek derken, Ocak ayında gelen imza haberleri, projenin gerçekleşmesine dair beklentiyi de bir hayli arttırdı. Ancak herkesin aklında tek bir soru işareti vardı: “İyi de Shameless “Yeni Türkiye”ye Uyarlanabilir mi?”. Aslında sorunun cevabı çok basit; tabii ki de hayır! En başta Shameless cinsellikten beslenen, alkolün gırla tüketildiği, yeri geldi mi uyuşturucu ile kafaların yapıldığı ve de en önemlisi Gallagerlar gibi çarpık kelimesinin sözlük karşılığı olan bir aileyi odak noktasına almaktaydı. Bahsettiğimiz bu hususları değil televizyonda, bir internet dizisi formatında dahi Türkleştirmek, tarifi pek de mümkün olmayan bir durumu işaret etmektedir.

Pekâlâ, madem öyle Perşembe akşamları Shameless uyarlaması olarak izlediğimiz Bizim Hikâye ne? Esasen ellerinde çok güçlü bir koz var; senaryonun telif haklarını satın almış olmaları. Ancak bu demek değil ki, tüm sahneleri birebir uyarlayacaklar. Ne yani, Filiz’in evin orta yerinde Barış ile hunharca sevişmesini ya da Tülay’ın Tufan ile çılgın yatak odası fantezileri yapmasını mı bekliyorduk? Ama gelgelim ki, Fikri’nin kıraathaneye gidip bira istemesini ya da Hikmet’in kocasından şiddet gören evli bir kadınla ilişki yaşaması da herkese sürpriz oldu.

Dizinin en başta büyük bir kültür çatışması yaşadığını söyleyebiliriz. İtiraf etmekte yarar var; Shameless gibi uçuk kaçık bir hikâyeyi Türk dizi normlarına göre yeniden düzenlemek, hakikaten zor bir iş. Ancak mademki ilgi çekeceği kanısıyla, bu projeyi uyarlama yoluna gidildi, o zaman üzerine daha fazla düşülen bir senaryo üretilebilirdi. Nitekim daha önce bunun başarılı örneklerine de fazlasıyla rastladık. THE OC uyarlaması Medcezir ya da The Jeffersons’dan yerlileştirilen Tatlı Hayat, bu furyanın en dişe dokunur örnekleri olarak öne çıkmaktadır.

Diziyi Shameless ile kıyasladığımızda, esasen ilerleyen bölümlerde daha da kopması muhtemel bir bağ ile karşılaşıyoruz. Nitekim Frank Gallagher’ın Shameless’ın birinci bölümünde sarf ettiği sözleri bu noktada hatırlamakta yarar var; Çok şeyimiz olmayabilir ama hepimiz, her birimiz bu hayattaki en önemli şeyi biliyoruz: Partinin hasının nasıl yapılacağını”. Filiz’in yakın arkadaşı Tülay ile her bölüm çılgın kına partilerine gitmeyeceğini öngörürsek, Bizim Hikâye’nin git gide yerlileşeceğini ve orijinali Shameless ile olan tüm bağını koparacağını söylemek mümkün. Nitekim dizi fanlarının çok iyi hatırlayacağı şekilde Frank Gallagher ve ailesinin bölümler ilerledikçe şirazesi daha fazla kaymakta ve aile kavramından da uzak bir görüntü çizmektedir.

Dizinin anlatım diline temas ettiğimizde ise ezberden konuşan, kalıplaşmış cümleleri sarf eden bir haleti ruhiyeyle karşılaşıyoruz. Kendini anbean hissettiren eril dil, esasen Bizim Hikâye’yi Shameless’tan ayıran ve “Yeni Türkiye”nin bakış açısını hikayeye empoze eden en önemli husus olarak öne çıkıyor. Evine bir erkek geleceği zaman, “Aman elalem ne der” mantığı ile gerilen genç bir kız, yine aynı şekilde evde genç bir erkek görünce çılgına dönen bir baba ve toplumda karşımıza çıkması muhtemel bir maço olan Tufan, diziyi ne yazık ki “bizden” yapan detaylar.  Burada da akıllara şu soru geliyor: Türkçesi Utanmazlar olan Shameless’ı yerlileştirirken, bir hayalet gibi tüm topluma sirayet eden bu dar kalıpları ısıtıp ısıtıp önümüze getirmek neden?

Tabii özel olarak değinilmesi gereken hususlardan biri de, Shameless’ın eşcinsel karakteri Ian’dan esinlenilerek yaratılan Hikmet. Esasen dizi başlamadan önce, ne şekilde uyarlanacağı en çok merak konusu olan karakterlerin başında Ian geliyordu. Keza onun cinsel kimliğinin, Türk televizyonlarda yer bulamayacağı herkesin tahminiydi. Ancak Hikmet’in dizideki misyonu da epey enteresan tanımlanmış. Kocası tarafından şiddet gören bir kadın ile yasak aşk yaşayan Hikmet, esasen dizi sektörümüzün de kanayan yarasını bir kez daha gözler önüne seriyor. Bir yandan ratingin olmazsa olmazı “yasak aşk” formülü ile izlenme oranlarını arttırmayı hedefleyen senaryo, diğer yandan da kadının her daim bir erkeğe ihtiyaç duyduğu argümanıyla, eril dilini doruk noktasına çıkarıyor. Bu da esasen Bizim Hikâye’nin rahatsız edici bir ataerkil düzende, anlatısını seyre değer kılmasının önüne geçen en önemli detaylardan biri olarak beliriyor.

Tabii bir de süre problemine değinmek gerekli. Shameless’ın Amerikan versiyonundaki bölümler bir saatlik süresiyle ekrana gelirken, bir an olsun sıkmamayı da başarmaktadır. Ne var ki Bizim Hikâye, reklam pastasından payını hakkıyla alabilmek adına süresini uzattıkça uzatıyor ve 100 dakikaya yaklaşan uzunluğu ile izleyicisine bir noktadan sonra baygınlığa itiyor. Eğlenceyi merkezine alan diziler için bir saat bile yeterince uzunken, her hafta 100 dakikalık iş çıkarmak, hem izleyici hem de çekim ekibi için en zor nokta. Bu konu yıllardır o kadar çok konuşuldu, öylesine fazla dillendirildi ki inanın herkes gibi ben de çok sıkıldım. Ancak karşımızdaki bir uyarlama dizi oldu mu da, süre olayı tam anlamıyla bir fiyasko olarak kendini açığa vuruyor.

Pekâlâ, Bizim Hikâye’nin hiç mi iyi bir yönü yok? Dilerseniz, bir de bakış açımızı değiştirerek bakalım. Bir iki fireyi dışarı çıkarırsak eğer, karşımızda gerçek anlamda başarıyla oluşturulmuş bir cast duruyor. Reha Özcan gibi başarılı bir tiyatrocunun Fikri rolünde gösterdiği eğlenceli duruş, gelecek adına umut vadeden cinsten. Nitekim Hazal Kaya ve Nesrin Cevadzade arasında vuku bulan uyumda ilk başta gözle görülür bir şekilde öne çıkıyor. Özellikle çocuk oyuncular için yapılan tercihler de nokta atışı hüviyetinde. Tanınmamış ancak role uygun olan yüzler, Bizim Hikâye’nin en dişe dokunur tarafı.

Diziyi Shameless’tan bağımsız olarak düşündüğümüzde, hiç de fena olmaya bir yerli bir yapım ile karşı karşıyayız. Evet, Bizim Hikâye 20-25 yaş aralığına hitap eden bir iş değil. Ancak Shameless’tan bihaber olan ve vaktinin çoğunu televizyon karşısında geçiren orta yaşlı insanların zevkle takip edebileceği bir iş olmuş. Nitekim televizyon ekranlarında uzun zamandır eli yüzü düzgün bir mizahi dizinin de yer almadığını da düşünürsek, Bizim Hikâye’nin ekran ömrünün uzun olabileceği öngörüsünü getirebiliriz.

Tüm bunların yanı sıra dizi, Shameless’ın kara mizah anlatısını rafa kaldırarak, kendi dilini yaratma çabasına girişmiş. Evet, Bizim Hikâye yer yer yüzleri gülümseten detaylara bünyesinde fazlasıyla yer veriyor. Ancak bu süre zarfında ise ağır dram sekanslarına ve Türk dizi izleyicisinin alıştığı trajedi kalıplarına rastlamak da mümkün. Bu da iki diziyi muadil olarak değil, birbiri arasında ilişki olan iki farklı yapım olarak addetmemize vesile oluyor.

Shameless uyarlaması Bizim Hikâye, iyisiyle kötüsüyle ekranlardaki yerini aldı. Evet, karşımızdakiler Gallagherlar değil, keza Türk televizyonlarının muhafazakâr yapısı   nı düşündüğümüzde, olması da mümkün değil. Kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan ve eğlence ile dramı klişeleşmiş yöntemlerle harmanlamaya çalışan Bizim Hikaye, Shameless fanları tarafından daha çokça alay konusu olacaktır. Ancak dizinin Türk televizyon izleyicisine nispeten farklı gelecek yapısı, ekran ömrünün de uzun olmasının önünü açacaktır. O nedenle, daha çokça Bizim Hikâye’den bahsedeceğimiz günlere hazırlıklı olun!

 

82ekran için yazan: Polat Öziş