82ekran için yazan: Polat Öziş
Adı ilk lanse edildiği günden beri merakla beklenen, oyuncu kadrosu ve hikâyesiyle iştah kabartan Atiye, nihayet Netflix’teki yerini aldı. Platformun Türkiye’de çektiği ikinci yerli dizi olma özelliği taşıyan proje, UNESCO’nun Dünya Mirası listesinde yer alan Göbeklitepe’yi ve burada vuku bulan büyük bir gizemi merkezine alıyor. Peki, büyük ilgi uyandıran dizi ne denli başarılı? Beklentiyi karşılıyor mu? Dilerseniz gelin hep birlikte inceleyelim.
En başta belirtmekte yarar var. Netflix’in ülke sınırları içerisinde yaptığı ilk proje Hakan: Muhafız’ın hayal kırıklığı yaratması, platformun Türkiye’den çıkacak orijinal içeriklerine dair de beklentiyi minimize etmiş durumda. Ancak fantastik öykülere eğilmeyi yeğleyen ve bu tarz anlatılara defaatle kucak açan Netflix, risk alarak Türkiye’deki ikinci içeriği için de yine benzer bir hikâyeyi merkezine aldı. Tabii hatalarından ders alarak! Evet, kabul edelim ki Hakan: Muhafız oyuncusundan, rejisine; biçiminden, içeriğine kadar patır patır dökülen bir iş. Ancak Atiye, ayakları yere sağlam basan tavrı, kendine güvenen duruşu ve daha da önemlisi yapaylıktan fersah fersah uzak haleti ruhiyesiyle, fark yaratmayı başarıyor.
İtiraf etmek gerekirse, sinemamızın hele hele dizi alışkanlıklarımızın kodlarında fantastik öğelere yer yok. Ancak bu demek değil ki, ülke sınırları içerisinden kendine has anlatılar çıkmayacak. Evet, Hakan: Muhafız başarısız bir denemeydi. Sebebi ise çok basit: Yerellikten uzak olması… Zaten hâlihazırda Türkçe bir yapımda, doğaüstü olaylara aşina değilken, bunu oryantalist bir bakış açısıyla yapmaya çalışmak iyiden iyiye bir garabetin doğmasına neden oluyor. Ancak Atiye’ye geldiğimizde ise bu hataya düşülmediğini ve yerel motiflerden fazlaca beslenildiği gerçeğiyle karşılaşmak mümkün. Bu da başta diziyi “bizden” bir iş haline getirirken, arka planda ise anlatının gerçekçilik dozajını yukarı taşıyor.
Atiye’nin artısı, kendisine örnek teşkil edecek Hakan: Muhafız’ın ardından gelmesi ve halefini iyi bir şekilde analiz etmesi. Bu noktada boşluğa mahal vermeyen dramatik çatının hakkını teslim etmek gerekir. Kartlarını daima akıllıca oynayan ve açığa çıkardığı her sırrın ardından yeni bir bilinmezi izleyicisinin kucağına bırakan dizi, soru işaretleri etrafına kurulu anlatısıyla seyir zevkini bir an olsun düşürmüyor. Aksine, ekran başına geçen herkesin, son ana kadar pür dikkat kesilmesinin önünü açıyor. Keza dizide yer alan tüm karakterlerin, attığı her adımı belli bir motivasyon dahilinde yapması ve eylemlerini bütüne hizmet edecek şekilde ortaya koyması da anlatının her virajı güvenli bir şekilde dönmesine olanak sağlıyor. Üstüne üstlük, ülkedeki en iyi hikâye anlatıcılardan biri olan Ozan Açıktan’ın dizinin ilk üç bölümünü yönetmesi de Atiye’nin sağlam temeller üzerine inşa edilmesine fırsat tanıyor.
[stextbox id=’alert’ bwidth=’#f74040′ ccolor=’f74040′ bcolor=’f74040′ bgcolor=’f74040′ cbgcolor=’f74040′ bgcolorto=’f74040′ cbgcolorto=’f74040′]SPOILER ALERT[/stextbox]
Gelelim hikâyeye. Atiye’nin başarısı, Göbeklitepe’deki kazı çalışmalarını dayandırdığı bilimsel gerçeklikler ve kendi içerisinden çıkagelen fantastik hadiseleri tutarlı bir şekilde harmanlamasında gizli. Üstüne üstlük, bir Sith lordu edasıyla arz-ı endam eden Serdar Yılmaz’ın (Tim Seyfi) ve temsil ettiği karanlık tarafın varlığı da hikâyenin çetrefilli yapısını güçlendiren dişe dokunur detaylardan. Kaldı ki, dizi içerisinde barındırdığı birçok farklı çatışma noktası da tüm yükün Atiye’nin sırtına binmesine engel oluyor ve destekleyici parçalar ile bu gizemli kadının hikâyesini daha katmanlı hale getiriyor. Tabii burada git gide anlatıya eklenen yeni değişkenlerle boyutlanan senaryonun, kaostan harikulade beslenmesi de sırlar üzerine kurulu dizinin seyir zevkini doruğa ulaştırıyor.
Peki, dizinin hiç mi negatif yönü yok? Olmaz olur mu, bal gibi var! Eh, fantastik hikâye yapmaya pek alışkın değiliz ama yıllar yılı pembe dizi soslu öyküler anlatmaya öyle aşinayız ki… Hal böyle olunca da yapılan her işe, “bizden” bir şeyler katmayı ihmal etmiyoruz. Atiye’de de durum farksız. Çarpık aile ilişkileri, hızlı gelişen aşk senaryoları, problemli cinsel hayatlar derken, oldukça özgün başlayan hikâye bir anda Yaprak Dökümü modunu açarak, sıradanlaşmaktan kendini alamıyor.
Tabii, asıl göze batan ise Atiye’nin Türkiye gerçekliklerinden yer yer uzaklaşması ve basit gibi görünen detaylarla realitesini baltalaması. Atiye’nin rütbesiz, emekli bir polis memuru olan babasının gösterişli, boğaz manzaralı bir eve sahip olması, ne yazık ki emekli maaşlarının, asgari ücretten bile düşük olduğu bir coğrafyada mümkün değil. Tabii, bir de Erhan’ın Nemrut semalarında İsmail Yüzbaşı ile diyalogları var ki evlerden ırak. Eğri oturup doğru konuşalım. Askerin böylesine değer gördüğü, “komutanım” lafının omuzdaki yıldızları görünce refleks olarak çıktığı bir ülkede, genç bir arkeolog bir yüzbaşıya emir veremez, ismiyle hitap edemez. Diyelim yaptı mı, vah onun haline!
Çok konuşulan cast seçimine de göz atmak gerekir. Evet, Metin Akdülger ile Beren Saat’in uyumsuz tavrı dizi ilk başladığı anda göze çarpan ayrıntılardan. Ancak bu seçim, Atiye ve Ozan ikilisinin rayında gitmeyen/gitmeyecek ilişkilerini resmetmek için bilinçli olarak yapılmış bir tercih. Nitekim bölümler ilerledikçe ikilinin farklı yollara sapmalarının inandırıcı bir hale bürünmesi, birbirine denk düşmeyen auralarıyla yakından ilgili. Bu noktada oyunculuklara da ayrı bir parantez açmak gerekir. Beren Saat’ten yalnızca 10 yaş büyük olmasına rağmen anne rolüne bürünse de, dizinin en dikkat çekici ismi Serap rolüyle harikalar yaratan Başak Köklükaya. Günümüz Türkiye’sinin en önemli aktrislerinden olan isim, bir kez daha gözlerin pasını silen bir duruşla karşımıza gelmeyi es geçmiyor. Tabii, burada diziyi şahlandıran ise şüphesiz Beren Saat. Yer yer Atiye’nin doğasına uygun bir şekilde çocuksu bir ruh haline bürünen, yer yer ise karakterin sahip olduğu gücü kanlı canlı huzurlarımıza getiren başarılı oyuncu, omuzlarındaki ağır yükün altında ezilmiyor, aksine Bihter Ziyagil’den çok daha fazlası olduğunu bir kez daha ispat ediyor.
Hiç bahane üretmeye gerek yok. Fantastik bir dünyayı olgun ve güven veren duruşuyla izleyicisine sunan Atiye, anbean büyüsüne ortak eden, başarılı bir proje. Özellikle gizemli yapısıyla merak uyandıran dizinin, ayakları yere sağlam basan girişiyle gelecek sezonlar için fazlasıyla umut vadettiğini söylemek de mümkün. Tarihi referanslarından, puslu sinematografisine; ters köşe sürprizlerinden, şaşırtıcı finaline kadar özgün bir tecrübeyi huzurlarımıza getiren Atiye, gelecekte nasıl bir yola sapar bilinmez ama bugün tek solukta tüketilmesi mümkün bir anlatıyı huzurlarımıza getirdiği su götürmez bir gerçek. Eh ne diyelim, Hakan: Muhafız’da farklı şekilde auta çıkan top, bu sefer net bir şekilde gol oluyorsa, alkışlamak boynumuzun borcudur. Tebrikler Netflix Türkiye’ye!