Türkiye’nin ilk vampir dizisi olarak beklentiyi arşa çıkaran ve popüler oyuncu kadrosu ile dikkat çeken BluTv’nin yeni dizisi Yaşamayanlar nihayet izleyicisi ile buluştu. Karanlık yapısı, özgün hikâyesi ve gelecek vadeden duruşuyla fark yaratan dizi, geçtiğimiz yıl 7Yüz ile karşımıza çıkan Alphan Eşeli imzası taşıyor. Peki, ilk iki bölüm itibariyle Yaşamayanlar beklentiyi karşılıyor mu? Artıları, eksileri neler? Dilerseniz hep birlikte göz atalım.
En başta dile getirmekte fayda var. BluTv; kendi kendini tüketmiş, deyim yerindeyse üzerine toprak atılmış yerli dizi piyasasını dirilten ve bu sebepten ötürü takdiri de ziyadesiyle hak eden bir platform. Masum ile başladıkları macerada Sahipli, 7Yüz, Dudullu Postası gibi kalburüstü dizilerin altına imza atmış, bununla da yetinmeyerek internet ortamında farklı bir rekabetin de önünü açmıştır. Tabii bu işten en karlı çıkan da, nitelikli işlere tanıklık etme şansı yakalayan biz seyirciler olmuştur.
Gelgelelim Yaşamayanlar’a. Türkiye’nin ilk vampir dizisi olarak lanse edilen ve bu nedenle hayli ilgi uyandıran dizi, tam anlamıyla bir çılgınlık. Türkiye gibi içe kapanık, fantastik hikâyelere pek de sıcak bakmayan bir ülkede, Hollywoodvari işler yapmak ne yazık ki pek mümkün değil. Kaldı ki, online platformlar hayatımıza girmeden 4-5 sene öncesine gitsek ve böyle bir dizinin yayınlanacağını söylesek, kimse bize inanmaz; bırakın inanmayı kahkahalarla karşılık verirdi. Yaşamayanlar, tam olarak BluTv ve muadillerinin izleyiciye sunduğu özgürlük ortamından faydalanan ve arkasına aldığı özgünlükten beslenen bir iş.
Malumunuz, vampir teması daha önce ülkemizde ele alınmış bir konu değil. Yaşamayanlar’ı ilk ayakta ilginç kılan bu olsa da, yayınlanan ilk iki bölümden sonra gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki, karşımızda duran dizi, yarattığı beklentiyi fazlasıyla karşılayan, sıkı bir ekibin eseri olduğunu anbean hissettiren, kalifiye bir yapım. Yaşamayanlar’ın en büyük artısı ise, şüphesiz ki yaratılan karanlık atmosfer. İzleyicisini içine çeken ve adeta cazibesini doruk noktasına çıkaran aurası, dizinin sürükleyiciliğine pozitif katkı sağlayan ana etmen. Kaldı ki stil sahibi duruşun, dizinin özgün tarafını da ziyadesiyle desteklediğini dile getirmek mümkün.
Şimdi şu noktada anlaşalım. Dizi, yapaylığa kaçması fazlasıyla mümkün bir konuya sahip. Yerli izleyicinin Türkçe olarak izlemeye pek de alışık olmadığı vampir temasını ülkeye uyarlamak, nerden bakılırsa bakılsın büyük cesaret isteyen bir iş. Ancak Yaşamayanlar yapı olarak zor gibi görünen bu olgunun altından ziyadesiyle tatmin eden sinematografisi ve karanlık atmosferi destekleyen doğru sanat yönetimi sayesinde başarıyla kalkıyor. Üstüne üstlük Hollywoodvari dokunuşları, yerli motiflerle süsleyen dizi, İstanbul’dan da nevi şahsına münhasır bir vampir hikâyesi çıkabileceğine izleyicisini inandırmayı başarıyor.
Bu noktada Yaşamayanlar’ı çekici kılan detaylardan birinin de Afro-Amerikan süslemelerin olduğu aşikâr. İstanbul’un varoşlarından çıkagelen bir grup gencin, sıkı bir misyonla hikâyenin merkezine yerleştirilmesi, ilerleyen bölümlerde vuku bulması muhtemel sürprizlerin de en büyük habercisi. Keza bu grubun, amiyane tabirle “Doğu Yakası”ndan kopup gelmiş tavrı ve hip-hop kültürünü benimseyen haleti ruhiyesi karanlık tonda ilerleyen bu anlatıya renk katan ve zaman zaman tebessüm ettiren en önemli kavramların başında geliyor.
Yaşamayanlar’ın hikâyesi için söylenmesi elzem olan konulardan biri de, esasen yerli dizi matematiğinden fazlaca izler taşıması. Şehrin varoşlarını hikayeye kendine has bir şekilde monte eden, bununla da yetinmeyerek Dimitri’nin başı çektiği vampir ekibine mafyatik bir misyon yükleyen dizi, böylelikle kültürümüze pek de aşina olmayan vampirleri, yine bize uygun bir şekilde uyarlamayı başarıyor. Bu da yerli izleyicisi için, diziye karşı oluşabilecek pozitif bir önyargının da önünü açmış oluyor.
İlk iki bölümün özeline döndüğümüzde ise, izleyiciye bolca soru işareti bırakıldığı gün gibi ortada. Ancak bu noktada başta Kerem Bursin’in hayat verdiği Dimitri’nin, “Küçük dağları ben yarattım” tavrının Yaşamayanlar’ın albenisini doruk noktasına çıkardığı su götürmez bir gerçek. Ona başrolde eşlik eden Elçin Sangu’nun beklentileri aşan bir performansla karşımıza geldiğini söylemek mümkün. Özellikle güzel oyuncunun ayakları yere sağlam basan tavrı, Yaşamayanlar’ın ciddiyetine pozitif katkı sağlıyor ve anlatıyı daha dişe dokunur kılıyor.
Pekâlâ, dizinin pozitif yönlerine göz attıktan sonra dilerseniz negatif taraflarına doğru bir yolculuğa çıkalım. En başta Yaşamayanlar, ilk iki bölüm itibariyle fazlasıyla kopuk bir görüntü çiziyor. Birbirine bağlanmayan ve havada kalan konu başlıkları dizinin an itibariyle en büyük handikabı. Keza bu bütünlükten uzak tavır, izleyicinin yer yer hikâyeden kopmasına neden olacak cinsten. Kaldı ki, bu kadar çok fazla konuya üstün körü değinmesi, aynı zamanda yaşanacak muhtemel bir odaklanma problemini de beraberinde getirecektir. Eğer ki, üçüncü bölüm itibariyle konu başlıklarını minimize eder ve havada kalan noktaların altını doldurmayı başarırsa, Yaşamayanlar’ın sürükleyiciliğinin olduğundan daha tatmin edici bir seviyeye ulaşacağını da şimdiden öngörmek mümkün.
Dizinin bariz problemlerinden biri de karakter derinliği konusunda ortaya çıkıyor. Aynı, çok fazla konu servis etmesi gibi, gereğinden fazla karakter ile izleyicisini baş başa bırakan Yaşamayanlar, bu sebepten ötürü her bir karakterine gereken özeni gösteremiyor ve karakter-izleyici bağını kurmayı ne yazık ki başaramıyor.
Yaşamayanlar, birtakım eksileri bünyesinde barındırsa da makul süresi, özgün yapısı, sürprize gebe senaryosuyla dikkat çeken; çılgın ve ilerleyen bölümler için gelecek vadeden bir deneme. Özellikle son yılların zirve projelerinden Masum ve Şahsiyet ile ayrı bir kefeye konması gereken; kendi janrı içinde değerlendirildiğinde ise dişe dokunur bir anlatı vadeden dizi, karanlığı başrole yerleştiren ve böylelikle gizemini maksimize eden bir yapıyla izleyicisini selamlıyor. Karakterlerin git gide diziye ısınması ve aşılması kısa vadede mümkün olan eksilerin üstüne gidilmesiyle, daha uzun süre konuşacağımız bir diziyle karşı karşıya olduğumuzu söylemek pekâlâ mümkün. İlk iki bölümün ardından umut vadeden Yaşamayanlar, bakalım ilerleyen süreçte izleyicisine neler sunacak? İzleyip, görelim.
82ekran için yazan: Polat Öziş