yukari cik
X

Ezel Sahiden de Gelmiş Geçmiş En İyi Yerli Dizi Mi?

Ezel Sahiden de Gelmiş Geçmiş En İyi Yerli Dizi Mi?

82ekran için yazan: Polat Öziş

Ömer iyi çocuktu. Ama fena bir kusuru vardı. İnsanlara fazla güveniyordu. Sırf seviyor diye, onları tanıdığını sanıyordu. Eğer geriye dönüp söyleyebilsem, söylerdim: Ömer derdim, “Her ihanet sevgiyle başlar!”

Özel kanalların hayatımıza girdiği 90’lı yıllarla beraber, birbiri ardını izleyen birçok yeni deneme de ekranda boy gösterdi. En başta yarışmalara tanıklık ettik, sonrasında pembe dizi ihraç ettik derken, 2000’lerde sektörün iyiden iyiye gelişmesiyle birlikte, yerli dizi sektörü de adeta bir lokomotife dönüştü. Ürettikçe ürettik ve izleyici olarak birçok farklı hikâyeye tanıklık ettik. Peki, bu süre zarfı içerisinde “En İyi Yerli Dizi” yakıştırmasını yapabileceğimiz bir dizi ile karşılaştık mı? Aslını söylemek gerekirse, hepimizin hatıratında yer alan birçok “En İyi” mevcut. Kimisi için Behzat Ç. kutsaldır, kimisi için Hatırla Sevgili, kimisi içinse Bizimkiler… Ancak içlerinden biri var ki, gerek hikâyesi, gerekse ayakları yere sağlam basan biçimi ile dünya standartlarını yakalamış durumda. Evet, bir intikam hikâyesi olarak başlayan ancak daha sonrasında izleyicisini bambaşka bir hülyanın ortasına bırakan Ezel’den bahsediyorum. Peki, Ezel sahiden de gelmiş geçmiş en iyi yerli dizi mi? Dilerseniz bu sorunun cevabını birlikte arayalım.

En başta dile getirmekte yarar var; karşımızda duran dizi tam anlamıyla bir senaryo harikası. Karakterlerini, önünü-arkasını hesap ederek tasarlayan, hikâyesinin asıl gücünü de buradan alan Ezel, izleyicisi ile de bu yöntemle sıkı bir bağ kurmayı başarır. Nitekim diziyi izlerken, Ezel’in intikamına ortak olabilir, Kerpeten Ali’nin hüzünlü bakışları içinde kaybolabilirsiniz. Esasen bir diziyi seyre değer kılan en önemli yapı taşlarından biri olan samimiyeti Ezel, aradaki mesafeyi koruyarak ve bir an olsun laubaliliğe izin vermeden aks ettiriyor. Bu da diziyi izlerken, hem karakterlere sıkı sıkıya bağlanmaya olanak tanıyor hem de aradaki o ince çizgiyi her daim koruyarak senaryonun cazibesini yitirmesine fırsat tanımıyor.

Bir diziyi yahut filmi seyre değer kılan en önemli unsurlardan biri de hikâyesidir. Alıcı gözle baktığımızda Ezel’in vadettiği intikam hikâyesinin fazlasıyla cazibeli olduğu gerçeği ile yüzleşmek mümkün. Her şeyi elinden alınmış, dost bildikleri tarafından sırtından bıçaklanmış bir adamın; kendisine uzanan el neticesiyle yeniden doğuşu ve tüm olayları bir satranç oyuncusu edasıyla kontrol edebilmesi, en başta Ezel’e ziyadesiyle saygı duyulmasının önünü açıyor. İtiraf edelim, sıfırdan zirveye giden meşakkatli yol her daim ilgi çekici olmuştur. Çünkü bu hikâyeler, insanoğlunun feyz alabileceği türde yapılar etrafına kuruludur. Hele hele, işin içine eski sevgili ve dost bilinen düşmandan alınacak intikam da girdi mi, dizinin ilgi çekici bir haleti ruhiyeyle karşımıza gelmesi de kaçınılmaz oluyor.

Herhangi bir yapımı, ilginç ve çekici hikâyeye sahip olduğu için, başarılı olarak addetmek ne yazık ki mümkün değil. Nitekim günümüzdeki birçok dizi ve filmin düştüğü tuzak da tam burada başlıyor. Güzel bir hikâyeyi, hoyratça kullanan projelere son dönemde sıklıkla rastlamadık mı? Ancak Ezel, muadillerinin düştüğü tuzağa bir an olsun düşmüyor. Aksine dizi, altı dolu olan karakterlerinden aldığı güçle, vuruculuğunu her bölüm daha fazla arttırıyor ve gizem sosunu diri tutarak ekran başındakilerin pür dikkat kesilmesine olanak sağlıyor.

Peki, Ezel’i özel yapan husus ne? Aslına bakılırsa, Türk televizyonlarında daha önce pek görmeye alışık olmadığımız derecede özenle kurulmuş yapısı, Ezel’i türevlerinden ayıran yegâne husus. Alexandre Dumas’ın unutulmaz kitabı Monte Kristo Kontu’ndan öykünen ancak buna rağmen kendi özgün hikâyesini kurmayı başaran Ezel, edebiyatla olan münasebetini ise bir an olsun rafa kaldırmıyor. Aksine, her bölümde birçok dünya klasiğinden örnekle karşımıza gelmeyi kendine görev ediniyor. Oscar Wilde’dan, Mevlana’ya dek uzanan geniş portfolyosuyla izleyicisinde anbean masal dinliyormuş hissiyatı yaratan dizi, böylelikle ana hikâyesini güçlü destekleyicilerle daha dişe dokunur hale getirmeyi de başarıyor.

Ezel’i farklı ve özel olarak nitelendirmemizdeki ana sebeplerden biri de, birçok yapımı andırması ancak hiçbirine benzememesinde saklı. Evet, intikam, entrika, aşk hatta ve hatta mafyatik tavırlar Türk dizi sektörünün olmazsa olmazı. Keza Ezel özelinde bunlara rastlamak da pekala mümkün. Ancak dizi, bunları öylesine derinlikli ele alıyor ve izleyicisine her bir sekansta soğuk duş etkisi yaratmayı vadediyor ki, bu da Ezel’i ekrandaki muadilleri üzerinde bir yere konumlandırmamıza olanak sağlıyor. Ezel ve Ramiz, tehlikeli oyunlar oynuyor; Kerpeten Ali, belinden tabancayı eksik etmiyor. Ancak onların asıl silahı hep beyinleri oluyor. Onlar savaşını teori üretmeyle veriyor. Aksi takdirde, Eyşan’ı nasıl ekran tarihinin en savaşçı kadınlarından biri olarak tanımlayabilirdik ki?

En başta belirttiğim gibi, Ezel gücünü karakterlerinden alıyor. Ve hepsine de gerektiği yerde, üzerine düşen payeyi vermeyi ihmal etmiyor. Malumunuz, televizyon ekranındaki dizilere baktığımızda, ana karakter dışındaki diğer unsurlara pek özenilmediği gerçeği ile yüzleşmek mümkün. Ancak Ezel’de, Cengiz de Eyşan da Kenan da hatta ve hatta Şebnem ile Tefo bile, tam manasıyla kendi hikâyelerine sahip karakterler. Bu da diziyi izlerken, karakterlerin yapaylıktan uzak, gerçekçi bir duruşla karşımıza gelmesine vesile oluyor.

Bu noktada Ezel’in hikâyesinin git gide daha da çekici hale geliyor oluşuna da parantez açmak gerekir. Dizi ilk kapılarını açtığında Ömer’in geçmişine ve onun intikamına doğru bir yolculuğa çıkarır izleyicisini. Ancak Ezel’in sırrı yalnızca bununla sınırlı değildir. Aksine, Ezel henüz en başta finalini tasarlayan ve ilerleyen dönemlerde ne olabileceğini de ince ayrıntılarla izleyicisine aktaran bir dizi. Ramiz Karaeski’nin, henüz 17.bölümde gökdelenlerle konuştuğu sahneden anlarız ki, Dayı’nın geçmişe dair kapanmayan hesabı, ilerleyen bölümlerde gündemi sıklıkla meşgul edecek. Ancak bu, asla aceleyle izleyiciye aktarılmaz. Ufak detaylarla, ana hikâyeden koparmayacak şekilde aks ettirilir. Ki ilerleyen zamanlarda vuku bulacak olaylara karşı, izleyici birikimli bir şekilde hazırlanabilsin. Her daim acele etmeyi seven, bir tık fazla rating uğruna hikâyenin büyüsünü çer çöp eden yerli dizi piyasasında pek fazla görülmeyen bu husus, Ezel’de yaşanan her bir hadisenin de bütüne hizmet etmesine olanak sağlar. Böylelikle senaryo bir an olsun izleyicisinin anlamsız sularda boğulmasına imkân tanımaz!

En başa geri dönelim. Ezel sahiden de birçoklarının iddia ettiği gibi, gelmiş geçmiş en iyi yerli dizi mi? Aslına bakılırsa, cevap koca bir “Evet”. Bunun birincil nedeni, muadillerine zerre benzememesiyle ilintili. Ayakları yere sağlam basan senaryosunu, güçlü biçimiyle destekleyen, bununla da yetinmeyerek edebiyat dünyasının en önemli isimlerini hikâyesine referans olarak gösteren dizi, tempo düşüklüğüne izin vermeyen yapısıyla 71 bölüm boyunca adeta görsel bir şöleni huzurlarımıza getirir. Pınar Bulut ile Kerem Deren’in yazdığı senaryoda her bir karakteri bütüne hizmet ederken görebileceğimiz gibi, onların özel hikâyelerine de hayran gözlerle bakmak fazlasıyla mümkün. Cengiz, Ali, Eyşan, Temmuz, Kenan, Tefo, Bahar, Yakışıklı Serdar ve daha niceleri… Hepsi Ezel’in hikâyesinde kendine özgü bir yere sahip. Ancak ayrı ayrı bambaşka hayatları da mevcut… İşte, dizi bu gerçeği bir an olsun unutmuyor ve yarattığı her bir karakterin altını başarıyla doldurarak, akıllarda onlara dair tek bir soru işareti bırakmıyor ve hepsine ayrı ayrı kucak açmamıza olanak sağlıyor!

İki sezon boyunca evlerimize misafir olan Ezel, aradan  geçen senelere rağmen hala cazibesinden bir şey kaybetmiş değil. Ramiz Karaeski’nin düşmana korku salan kudreti, Ezel’in şeytana pabucu ters giydiren zekâsı, Cengiz’in hinliği, Kerpeten Ali’nin sert ama bir o kadar naif duruşu, Eyşan’ın güce sıkı sıkıya sarılışı ve Kenan Birkan’ın kötülüğü kanlı canlı karışımıza getirişi; hepsi dün gibi aklımızda. Yarattığı karakterlerle unutulmazlar arasına adını çoktan yazdıran Ezel, senaryosuyla birlikte gerilimi anbean damarlarda hissettiren biçimiyle de tarihin en spesifik dizilerinden biri. Evet, belki ilerleyen süre zarfı içerisinde bambaşka dizilere “En İyi” yakıştırmasını yapmak mümkün olacak, olmalı da! Ancak hepsinin mukayese edileceği tek bir dizi var: Ezel! Çünkü Ezel, akıl oyunlarını insan zihniyle alay edercesine sunan, merak dozajını her daim diri tutan ve gerçekçiliğinden taviz vermeyen karakterleriyle sahiden de gelmiş geçmiş en iyi Türk dizisi!