yukari cik
X

Ey Çek Ey, Âlem Çok Cafcaflı: Pavyon (2019)

Ey Çek Ey, Âlem Çok Cafcaflı: Pavyon (2019)

82ekran için yazan: Polat Öziş

“Gece âlemi buz gibidir, sabah olunca erir.”
Kirli Dilek

Renkli hayatlar, cafcaflı geceler ve âlemin derinlikleri… İzleyicisini Ankara’nın alternatif gece hayatına ışınlayan ve kendine has eğlencesini, cesur söylemiyle birleştiren Pavyon, yayınlanan final bölümüyle vedasını gerçekleştirdi. Tabii, arkasında fazlasıyla konuşulmaya değer ve uzun süre hafızalardan silinmeyecek 5 harikulade bölümle.

Pavyon, birçokları için kapalı bir kutu olan ve bu nedenle de ismiyle dahi ilgi çeken bir konu. Keza buna, dizinin yayınlanan ilk bölümü sonrası çekilen Pavyon Fütursuzca Düşülecek Bir Dizi Mi? videosunda da ayrıntılı bir şekilde değinmiştim. Nitekim olay tam da beklediğim gibi gelişti ve birçok izleyici “neymiş bakalım bu Pavyon” merakıyla dizinin içinde kendini buluverdi. Ancak, bir konunun merak uyandırması, o yapımı asla iyi olarak konumlandırmaz. Evet, elini güçlendirir ama yetmez! Pavyon’un özeline döndüğümüzde ise hikâye kadar, anlatının dilinin de ilgi çektiği gerçeği ile karşılaşmak mümkün. Sami Öztürk’ün yönetmenliğini üstlendiği dizi, adeta bir kara mizah edasıyla izleyicisini selamlarken, dinamik duruşuyla da ritmini anbean yukarı taşımayı başarıyor. Hal böyle olunca da ekran başına geçen herkes, seyir zevki oldukça yüksek olan ve dram ile mizahı benzersiz şekilde harmanlayan bir işe tanıklık etme zevkine ortak oluyor.

Peki, pavyon gibi karanlık bir dünyayı eğlence odaklı bir şekilde ele almak etik bir problem doğurur mu? Doğrusunu söylemek gerekirse, dizinin pavyon kültürüne karşı mesafesini koruduğunu ve objektif bir şekilde ele aldığını söylemekte yarar var. Keza dizi 5 bölüm boyunca, içeride dönen fırıldaklardan, müdavimliğe hatta ve hatta pavyonun şehir ekonomisine kazandırdığı katma değere kadar, hiçbir metayı güzellemiyor ve mizahın düşünmeye sevk eden yapısıyla izleyicisine, iyisiyle kötüsüyle pavyonu resmediyor. Bu ise oldukça neşeli bir anlatıya tanıklık ederken, çarpıcı bir gerçekliğin tüm çıplaklığıyla karşımıza gelmesine olanak tanıyor. Kısacası hal böyleyken, herhangi bir etik problemden bahsetmek de mümkün değil.

Gelelim Pavyon’un bölümlerine. Dizi, her ne kadar 5 bölüm boyunca pavyon kültürünü aktarma gayesiyle yola çıksa da her bölüm adeta bir sinema filmi hüviyetinde. En başta belirtmek gerekir ki, pavyon çatısı altından yola çıkan ve her bölüm farklı karakterlerin, bambaşka yaşanmışlıklarına yer verme hamlesi, dinamizmi korumak adına atılmış müthiş bir adım. Nitekim bölümlerin kendi içerisinde ayrılan konu başlıkları, hem dizinin tekrara düşmesine engel oluyor hem de anlatının çok katmanlı yapısına katkı sağlıyor. Bu yaşanmışlıkların içinde Sarı Bebeto ve Mücahitt’inki gibi tanıdık bir saplantılı aşk hikayesi olduğu gibi, taksici-abone ilişkisine dair birçok kişinin ilk defa duyduğu detayları bulmak da mümkün. Hal böyle olunca da Pavyon’un dinamizminden taviz vermemesi ve oldukça enteresan hadiselerle izleyicisinin merakını diri tutması da kaçınılmaz bir süreç halini alıyor.

Bu 5 bölümlük macerada en çok dikkat çeken konu ise anlatının merkezine yerleştirdiği karakterler. Köpekçi Sinem, Angaralı Çamur, Deli Bayram, Kirli Dilek, Sarı Bebeto ve daha niceleri, toplumda sıkça karşılaşılması pek de mümkün olmayan uç örnekler. Bu da ister istemez anlatıya karşı gelişen ilginin katlanarak artmasına olanak tanıyor. Ancak daha da önemlisi, seçilen karakterlerin yapının sertliğine birebir katkı sağlaması. Dürüst olmak gerekirse pavyon, toplumun belli bir kesimine hitap eden ve tehlikeyle eğlenceyi yan yana getiren bir kültür. Bu bağlamda seçilen her karakterin, bırakın bu dünyayı özendirmesini, bilakis pavyonun ne denli tehlikeye gebe bir yapı olduğunu dışa vurması konusunda da işlevsel olduğu aşikâr.

Pavyon, fazlasıyla tehlikeli bir dünyayı bir bakıma tozpembe bir atmosferde sunuyormuş gibi gözükse de merkezine yerleştirdiği kültürden de uzaklaşmıyor. Bir başka deyişle Sami Öztürk, Amerika’yı yeniden keşfetmiyor. Aksine, tüm tehlikesine ve karanlık yapısına rağmen, eğlencesiyle göz boyayan pavyonu, tam da olması gerektiği gibi anlatıyor. Düşününki, ortalama bir mekanda verilecek bira parasının neredeyse on katına insanlar neden koşa koşa gidiyor? Evini, tarlasını satıp bu âlemde niye boy gösteriyor? Sırf Kirli Dilek’in yalanlarına kanmak için mi? İşte, Pavyon’un asıl başarısı da burada gizli. Tehlikeyle iç içe geçmiş bir dünyayı, hatta kara mizahın vücut bulmuş halini, ağdasız bir şekilde ele alıyor ve izleyicini adeta âlemin derinliklerine ışınlanıyor. Bu noktadan sonra ise kararı ekran başındakine bırakıyor ve soruyu bomba gibi ortaya bırakıyor: Köpekçi Sinem size çatır çatır kıysın mı?

Dizinin gerçek ile olan bağlantısına da değinmek gerekir. Malum, bölüm sonları “Bu belgeselde yer alan bazı karakterler ve hikâyeler, gerçek hikâyelerden esinlenerek, kurmaca hikâyeler ve karakterler üzerinden aktarılmıştır.” ibaresi yer alıyor. Bazı kelimesi burada önemli. Nitekim Deli Bayram’ın 4. bölümde bahsettiği klip, 2018’de YouTube’a yüklenmiş durumda. Keza Deli Bayram’ın farklı videolarına yine internet üzerinden ulaşmanın mümkün olduğunu göz önüne getirirsek, Deli Bayram’ın tüm samimiyetiyle kanlı canlı bir birey olduğu da ortaya çıkıyor; aynı Ankara pavyonlarının meşhur ismi Kirli Dilek gibi… Evet, bazı kelimesi burada yapımın kendine çektiği bir bariyer. Nitekim geçmiş yıllarda yapılmış örneklere bakarsak, şiddetli gerçeklikleri anlatan belgesellerin, olası tehlikelere önlem almak amacıyla bu yola gittiği biliniyor. En yakın örneği ise doğup büyüdüğü toprakların hikayesini anlatan, sonrasında ise filmi yarı-belgesel, yarı-kurmaca olarak tanımlayan Yunus Ozan Korkut’un Benim Varoş Hikayem’i. Bir başka deyişle, böyle bir ibarenin Pavyon’da yer alması, fazlasıyla doğal hatta bir zorunluluk. Ancak bu demek değil ki, hikaye gerçek dışı. Sonuna kadar hayatın içinden, sonuna kadar alemin kendisi!

Ankara’nın ışıltılı gece hayatını ele alan ve didaktik yapısına rağmen eğlencesinden zerre taviz vermeyen Pavyon, ilgi çekici konusunu sürükleyici yapısıyla birleştiren başarılı bir belgesel serisi. Özellikle makul süresi ile dikkat çeken ve kara mizaha çalan anlatımıyla seyir zevkini doruğa ulaştıran yapım, yönetmen Sami Öztürk’ün ve böylesi önemli bir projeyi hayata geçiren yapımcı Enver Arcak’ın da gümbür gümbür gelen ayak seslerinin habercisi. Ne diyelim, pavyona adım atmadan izleyicisini pavyon müdavimi yapan ve bu rengarenk dünyayı tüm çıplaklığıyla huzurlarımıza getiren ekibe topyekûn teşekkürler. Bitirirken, alemin eskilerinden Kirli Dilek’e bir kez daha kulak verelim: “Gece âlemi buz gibidir, sabah olunca erir.”