Netflix, dizi ve belgesel konusunda hepinizin de takdir edeceği üzere adeta bir cennet. Ancak konu, kendi orijinal filmlerini üretmeye geldi mi, çoğu zaman afalladıkları gerçeği ile yüzleşmek de mümkün. Ancak illa ki Netflix filmlerini kategorize edecek ve bunlar içerisindeki en iyisini belirleyeceksek, komedinin diğer türlere oranla bir tık daha öne çıktığını söylemek elzem olacaktır. The Fundamentals of Caring, The Young Offenders, I Don’t Feel at Home in This World Anymore, Babysitter ve son olarak Tramps.
Netflix’te yayınlanan ve komedi türü için nispeten başarılı sayabileceğimiz örneklerin son halkası Tramps. İzleyicisini sulu zırtlak bir mizahın içinde boğmayan, aksine zaman zaman yükselen adrenalin dozajıyla farklı lezzetler sunmayı başaran film, özellikle ayakları yere sağlam basan giriş bölümünden aldığı güçle, keyifli bir seyirliğe dönüşüyor ve sıkıcı anların kurtarıcısı olarak fark yaratıyor.
Filmin konusuna değinecek olursak, Danny ve Ellie yolunda gitmeyen bir çanta takası esnasında tanışan iki gençtir. Onlar, karışan çantayı bulmak için yola koyulurken, bir yandan da aralarında oluşan kıvılcımla baş etmek durumundadır. Bu dakikadan itibaren izleyicisini, bu iki gencin kovalacamasının tam ortasına bırakan film, her ne kadar klişelere sırtını dayıyormuş gibi dursa da farklı işleyişiyle özgün bir hal almayı başarıyor.
En başta belirtelim; karşımızdaki film derinliği olan yahut sizi büyük bir sorgulama sürecine itecek türden bir iş değil. Nitekim Tramps, popcorn olarak tabir edebileceğimiz türün dişe dokunur bir örneği. Bu durum, birtakım zaafları beraberinde getirebildiği gibi, ekran başına oturup keyifli anlar yaşamamızın da önünü açan en önemli husus. Evet, Tramps’ı izlerken fazlasıyla sürpriz bir hadiseyle karşılaşmıyoruz; aksine filmin ilk dakikasından itibaren finalini dahi tahmin edebiliyoruz. Nitekim hikayenin birçok klişeyi bünyesinde barındırması da, Tramps’ı zaman zaman sıradanlaştıran en önemli nokta olarak beliriyor. Aslına bakarsak, filmi çekici yahut izlenebilir kılan ne hikayesi, ne de sırtını dayadığı klişeler. Karşımızdaki film, zıpır diye tabir edebileceğimiz kadar hareketli ve bir o kadar da sıcak bir atmosferde huzurlarımıza geliyor. Bu da Tramps’ı henüz ekranda belirdiği ilk anda çekici kılan en önemli nokta olarak beliriyor.
Tramps’ın en büyük gücü, ilk yarım saatlik bölümü. Nitekim film henüz başlangıç aşamasında öyle bir açılışa imza atıyor ki, izleyicisinin bir an olsun rahat nefes almasına izin vermiyor ve ekran başındakileri bir anda hikayenin büyüsüne ortak etmeyi başarıyor. Evet, bu noktada genç bir kız ile oğlanın arasında vuku bulacak yakınlaşmanın ilk sinyali verilir; ancak bu hiç de öyle göze batacak şekilde gerçekleşmez. Karakterlerimiz, yalnızca peşinde oldukları çantaya ulaşabilmek adına oradan oraya fütursuzca koşturur ve bir komedi filmi olmasına rağmen, Tramps’ın adrenalin dozajını ve gizem sosunu yukarıya çekmesine olanak sağlar. Bu da filmin bir yandan güldürürken, öbür yandan ise “Şimdi ne olacak?” sorusunun hararetli bir şekilde gündemde olmasına olanak sağlıyor. Böylesi dinamik bir başlangıçta, ortaya çıkan mizah sosu da haliyle fazlasıyla doyurucu bir şekilde karşımıza geliyor ve filme dair pozitif bir ön yargı geliştirmemizin de önü açılmış oluyor.
Bu noktadan itibaren ise Tramps, son sürat giden hikâyesini ani bir frenle şarampole yuvarlıyor ve adeta kendi ipini kendi çekiyor. Evet, film belki servis ettiği sinematografisi ve sıcaklığından zerre ödün vermiyor ancak hikâyenin, biçimiyle zıtlaşması bir anda Tramps’ın albenisi de minimize eden husus olarak beliriyor. Hikâye, bu noktadan itibaren merkezine aldığı kovalamacayı ve çantanın yarattığı gizemi bir kenara bırakarak, Danny ve Ellie arasındaki yakınlaşmaya geniş bir parantez açıyor ve böylelikle basit bir romantik-komediye evrilmekten kendini alamıyor.
Bu noktada Tramps’ın, amiyane tabirle “Çerez” filmi olduğunu hatırlamak en doğru yaklaşım olacaktır. Nitekim böylelikle hikâyenin bazı kusurları görmezden gelinebilir ve bu sıcak anlatının tadı sonuna dek çıkarılabilir. Keza ekran başına geçerken beklentiniz, keyifli dakikalar yaşamak ve bir buçuk saatliğine de olsa dünyadan soyutlanmaksa, film bunu ziyadesiyle başaracaktır.
Filmin bütününe doğru bir yolculuğa çıktığımızda ise, izleyeni her an ekrana bakmaya teşvik eden harikulade bir sinematografi ve üst düzey müzik seçimleriyle karşılaşmak mümkün. Sıcak tonların revaçta olduğu Tramps, bu yöntemle samimi bir sinema dili yaratıyor ve izleyicisi ile de kurduğu bağı da sağlamlaştırmayı başarıyor. Aynı zamanda her an ortalıkta dolaşan ve deyim yerindeyse insanın içini kıpır kıpır eden country müzikleri de yaratılan tüm bu içten atmosfere katı sağlıyor ve ekran başına geçen herkesin yüzünden tebessüm açmasına vesile oluyor.
Tramps için söylenmesi elzem olan husus, basit bir romantik-komediden fazla oluşudur. Her ne kadar elindeki malzemeyi, bilindik formüller içinde sunmak adına çaba sarf eden bir iş olsa da, biçimin içeriğe oranla daha fazla kendini hissedilir kılması, filmi de muadillerinden ayıran en önemli husus olarak beliriyor. Evet, Tramps bir yandan sonu en baştan belli olan Danny ve Ellie’nin yakınlaşmasıyla anlatısını sıradanlaştırırken, bir yandan da insanın içini ısıtan atmosferi ve zaman zaman hortlayan gizemli yapısıyla, keyifli bir seyirlik halini almayı başarıyor. Bu da filmi yalnızca orijinal Netflix yapımları içerisindeki önemli bir noktaya koymakla yetinmiyor aksine, komedi alanında üretilen dişe dokunur örneklerden biri olarak da dikkat çekmesine vesile oluyor.
Orijinal Netflix filmi olan ve platformda yer alan en leziz komedilerden biri olarak öne çıkan Tramps, yer yer romantik-komediye çalan anlatısına rağmen, izleyicisine dinamik bir mizah armağan etmeyi başarıyor. Özellikle ilk yarım saatteki gücü ve zeki esprileriyle dikkat çeken film, yönetmen Adam Leon’un nitelikli anlatımı ve başarıyla işleve dökülen tercihleri ile gönül rahatlığıyla izlenebilecek, türünün başarılı örneklerinden biri olarak öne çıkıyor.
82ekran için yazan: Polat Öziş