yukari cik
X

Döngüsellikten Kurtulma Mücadelesi: Kız Kardeşler (2019)

Döngüsellikten Kurtulma Mücadelesi: Kız Kardeşler (2019)

82ekran için yazan: Selin Çatak

Emin Alper’in üçüncü uzun metraj filmi olan Kız Kardeşler, üç kız kardeşin çıkmazlarla dolu hikâyesini anlatıyor. Küçük bir kız çocuğunun kendi evine ağlayarak dönmesiyle başlayan film, otomobilin arka camından sunduğu efsunlu manzaralar ile ilk dakikasından son anına dek masalsı atmosferini koruyor.

Çarşafların iki ayda bir yıkandığı, tek odalı ve umut kırıntısı bulunmayan bu eve geri dönmek kız kardeşlerin her biri için cehennemden farksız. Oysaki kasabadaki görece daha zengin ailelerin yanına besleme olarak gönderilmek de bu kızlar için tam bir kurtuluş değil. Evin en büyük kızı Reyhan, bir süre boyunca kasabalı Doktor Necati Bey’in evinde besleme olarak yaşıyor. Kardeşlerin, Külkedisi masalındaki üvey anne tiplemesi gibi anlattıkları Neriman Hanım’ın Reyhan’a çekidüzen vermesi, hatta Reyhan’ın kendi tabiriyle onu “kadına” benzetmesi, Reyhan’ın bu olayı bir adım daha ileri götürüp kendini o evin hanımı zannetmesi, üstüne bir de kimden olduğu muallak olan bir çocuğa hamile kalması ile kurtuluş hikâyesi sona eriyor. Kendisinin ardından aynı eve gönderilen ortanca kardeş Nurhan ise bu aileyle bambaşka bir tecrübe yaşayıp tıpkı ablası gibi kendi sonunu hazırlıyor. İsmiyle Vüs’at O. Bener’in Havva adlı öyküsünü anımsatan, evin en küçük kızı Havva ise kız kardeşlerine nazaran daha iyi bir ailenin yanında besleme olarak yaşıyor. Ailenin tek oğlunun trajik ölümüyle Havva da baba evine geri dönmek zorunda kalıyor.

Üç kız kardeşin aralarında geçen diyaloglar, kasvetli ve eril dilin hakim olduğu taşra sinemasını biraz olsun silkeleyerek kadınların isteklerine odaklanıyor. Köye hamile olarak geri dönen Reyhan’ın yarım akıllı damgası yiyen Veysel’le evlendirilmesi bir nevi ataerkil sistemin namus temizleme işlevini yerine getirse de Reyhan susup oturmak yerine hem kendisinin hem de oğlunun hayatını kurtarabilmek adına çabalamaya devam ediyor. Kasabada dedikodusu çıkan eczacı kalfası ile birlikte olma hikâyesini başı dik bir şekilde keyiften yaptığını söyleyerek doğrulayabiliyor. Bu tür konuların tabu sayıldığı, özellikle de kadınların konuşmasının hoş karşılanmadığı bir toplumda kendi cinsel hayatının ötesinde penisten korkan kız kardeşine bile cinsellik dersi verebiliyor.

Kardeşlerin arasındaki rekabet, suların ısınmasına neden olurken Veysel’in ne korkularının, ne düşüncelerinin ne de duygularının ciddiye alınmaması deli Hatice’nin taklaları gibi hiç beklenmedik bir anda işlerin sarpa sarmasına yol açıyor. Veysel’le Necati Bey arasında geçen özür sahnesinin bir yüzleşmeye dönmesi, Veysel’in kısa süre önce kendisini istediğinden emin olduğu Reyhan tarafından azarlanması ve beş dakika sonrasını hesaplamadan yaptığı hareketler kendi sonunu getiriyor. Filmdeki her karakter tıpkı Sisifos gibi döngüselliğin içinde yok oluyor.

Evin babası Şevket, bir yandan kızlarının yanında olmasından hoşnut gibi görünse de her fırsatta kızları evden gönderecek bir yol bulmanın peşinde koşuyor. Mütemadiyen nankör olarak seslendiği kızlarını, eşinin vasiyeti üzerine kasabadaki bir ailenin yanına yerleştirmek istiyor. Necati Bey ve ailesi ilk iki kız ile sorun yaşamış olabilir fakat Şevket’e göre Havva bambaşka bir kız. Elinden her iş gelir, çocukları da çok sever, kendisinin henüz bir çocuk olmasınınsa bir önemi yoktur. En büyük kızının hamile kalıp evden kovulması, Nurhan’ın yataklara düşecek derecede hasta olup gelmesi Havva’nın da bu evde şansını denemesi için bir engel değildir Şevket’e göre. İşin en acı yanıysa Havva da doğduğu evden çıkıp ablalarının kovulduğu eve gidebilmek için can atar. Çehov’un her gece Moskova’yı hayal eden Irina’sı gibi Havva da hazırladığı bavuluyla birlikte her gün Necati Bey’in gelip kendisini almasını bekler.

Filmin zamansız yapısı, karakterlerin kullandıkları ağızlarla mekânsız bir hale de bürünüyor. Filmdeki her bir karakter ve tipleme farklı bir yörenin ağzıyla konuşurken tercih edilen müzikler de bu mekânsızlığı besliyor. Emin Alper, ilk bakışta acılarla dolu bir taşra hikâyesi anlatıyor gibi görünse de kara mizahı ve diyalogları ile ters köşe yaparak anlatısının masalsı yapısını her daim sürdürüyor.