yukari cik
X

Daha Sert ve Acımasız: La Casa de Papel 4

Daha Sert ve Acımasız: La Casa de Papel 4

82ekran için yazan: Polat Öziş

Maceranın ortasına bir kez daha dalmaya hazır mısınız? Dali maskeleri ve kırmızı tulumlarıyla tüm dünyada geniş bir hayran kitlesi yakalayan ve Netflix’in en merakla beklenen yapımlarından olan La Casa de Papel, 4. sezonuyla geri dönmüş vaziyette. Yeniden akıl oyunları ve kendi has aksiyonu ile izleyicisini selamlayan dizi, ikinci sezon sonrası süregelen birtakım sorunlarını aşamasa da sürükleyici ve tek nefeste tüketilmeye müsait yapısıyla yine izleyicisini ekran başına kitleme konusunda iddialı. Peki, yeni sezon neler vadediyor; artıları, eksileri neler? Dilerseniz gelin hep birlikte inceleyelim.

En başta belirtmek gerekir ki, La Casa de Papel alışılagelmiş şekilde bir kez daha heyecan dozajını diri tutan bir yapıyla izleyicisinin karşısına çıkıyor. Ancak bu noktada diğer sezonlara göre değişen ana unsur, aksiyon sahnelerine daha fazla ağırlık veriliyor oluşu. Evet, bu tercihle dizi izlenebilirlik açısından en kolay sezonuyla arz-ı endam ederek, dinamizmini doruğa ulaştırıyor. Ancak bu da başka sorunların baş göstermesine sebebiyet veriyor. Özellikle dizinin ana teması olan soygunun arka plana itilişi ve ikincil, üçüncül değişkenlerle çok fazla vakit kaybedilmesi, şimdiye tek methiyeler düzülen La Casa de Papel’in akılcı senaryosunu da sorgulatır duruma getiriyor.

[stextbox id=’alert’ bwidth=’#fc4949′ ccolor=’fc4949′ bcolor=’fc4949′ bgcolor=’fc4949′ cbgcolor=’fc4949′ bgcolorto=’fc4949′ cbgcolorto=’fc4949′]SPOILER ALERT[/stextbox]

Eğri oturup doğru konuşalım. La Casa de Papel, Darphane soygununun finalize olduğu ikinci sezonla birlikte hikâyesini tamamladı. Üçüncü sezon itibariyle şahit olduklarımız, tamamıyla dizinin hayran kitlesini memnun etme dürtüsüyle ortaya konanlar bütünü. Bu da haliyle, sevilen karakterlerin daha fazla öne çıkmasına ve ilk iki sezonda pozitif geri dönüş alan sahnelerin kopyalanmasına neden oluyor. Bu basit illüzyon sayesinde La Casa de Papel her daim olduğu gibi seyir zevkinden asla taviz vermiyor ve yeniden izleyicisinin pür dikkat kesilebileceği bir ortam yaratıyor belki ama tüm ilgi çekici yanı olan soygunu da adeta ötelemekten geri duramıyor. Hatta soygunu unutuyor! Keza dördüncü sezonun bütüne baktığımızda öne çıkan yegâne yapı taşları duygusal buhranlar ve çatışma sahneleri. Bu da bugüne dek katmanlı yapısı ve soygun anlatılarına getirdiği özgün bakış açısıyla takdir toplayan senaryonun boşluk vermesine ve merak uyandıran yapısının tökezlemesine neden oluyor.

Dizinin bu sezondaki en göze batan olaylarının başında ise flashbackler geliyor. Evet, La Casa de Papel’i özel kılan hususların başında geçmişe dönüşleri ve bu vesileyle olayları temellendirmesi geliyor. Ancak bugüne hiçbir katkısı olmamasına rağmen, sırf izleyici nezdinde çok sevildiği için sahneleri artan Berlin’in varlığı, soygunun da ritminin düşmesine neden oluyor. Kabul etmek gerekir ki Berlin, ikinci sezon finalinde öldü ve misyonunu tamamladı. Onun yer aldığı her sahne ne yazık ki fazlasıyla zorlama. Ne yani, sırf Berlin’in papyonuna güldüğü için tuvalette kavga ettiği adam, hikâyenin bütüne katkı mı sağlıyor?

Malum, La Casa de Papel’in ikinci sezon sonunda eldekileri tüketmesi, üçüncü sezon itibariyle de bambaşka bir yapıyı huzurlarımıza getirir. Artık yeni bir soygun ve duygusal yakınlık kurulmayacak kuralını tamamen çöpe atmış karakterler vardır karşımızda. Hal böyle olunca da dizinin tüm alametifarikası olan profesyonellik rafa kalkmış ve daha duygusal bir atmosferde cereyan eden olaylar bütünü gelmiştir. Bu da üçüncü sezonun oldukça düşük bir tempoyla geçmesine ve yer yer dramatize olmasına sebebiyet verir. Bu problemi ortadan kaldırmak içinse dizinin bu sezon öne sürdüğü koz aksiyon. Özellikle Gandia’nın kaçışıyla birlikte zirve yapan heyecan dozajı, dördüncü sezonun kurtarıcısı hüviyetinde. Her ne kadar bir savaş makinesi olarak betimlenen Gandia’nın, kelepçeden kurtulmak için tüyoyu Palermo’dan alması gülünç dursa da, diziye kattığı enerji yadsınamayacak derecede büyük. Özellikle karakterin asla vazgeçmeyen duruşu, dik başlılığı ve adeta patlamaya hazır bir bomba edasıyla yaptıkları La Casa de Papel’in dördüncü sezonun seyir zevkini yükselten en önemli değişken.

Dizinin artan şiddet sekanslarıyla aynı paralelde yükseliş gösteren diğer konu başlığı ise söylemi… Evet, La Casa de Papel daima devlet otoritesinin karşısında durmuş ve doğru ile yanlışı sorgulatması neticesiyle de ilgi çekici bir duruş sergilemiştir. Dördüncü sezona geldiğimizde ise dizinin durduğu tarafta bir değişiklik olmasa da doz aşımına uğradığı gözle görülür bir gerçek. Özellikle sezon finaline doğru Coronel Tamayo ve Alicia Sierra üzerinden eleştirisini güçlendiren ve cesurca kolluk kuvvetlerine sahtekar yaftası yapıştıran dizi, adeta intikamcı bir konuma yerleşiyor. Bu da ritmin söylem olarak da sertleşmesine zemin hazırlayarak, anlatıyı bölümler ilerledikçe daha çekici bir konuma yerleştiriyor.

Bugün La Casa de Papel’i özel kılan detayları sıralasak, zirveye yazılacak en önemli maddelerin başında Profesör’ün zekâsı ve önünü arkasını iyi hesaplayan planları gelir. Ancak kendi tasarlamadığı bir soygunda Profesör’ün etkisi de haliyle git gide azalmakta. Keza üçüncü sezonda oldukça çaresiz bir Profesör portresi ile karşılaşmak, tempoyu da düşüren ana etmenlerin başında geliyordu. Ne var ki dördüncü sezonun başında yaşadığı buhranı, Tokyo’nun desteğiyle rasyonel bir şekilde atlatan Profesör için Raquel’in yaşadığını öğrenmek bir dönüm noktası. Evet, artık karşımızda içinde bulunduğu zor durumu avantaja çeviren ve verdiği anlık kararlardan maksimum verin alan bir lider portresi vardır. Bir başka deyişle, satranç oyuncusu edasıyla hamlelerini doğru hesaplayan Profesör geri döner. Hem de daha gaddar bir şekilde. Bu da haliyle yalnızca dizinin sertlik dozajını arttırmakla kalmaz anlatının da tüm zayıf noktalarının üstünü kapama konusunda elini güçlendirir.

İkinci sezon finalinden sonra yepyeni bir soygun hikâyesiyle karşımıza gelen ve sıfırdan yeni bir yapı kurmanın problemini hala yaşayan La Casa de Papel, buna rağmen sağlam temeli ve ortaya koyduğu manevralarla heyecan dozajı yüksek bir sezonla karşımıza gelmeyi başarıyor. Özellikle aksiyona daha fazla ağırlık veren ve sezon finaline doğru sertleşen söylemiyle anlatısını süsleyen dizi, üçüncü sezonda sendelediği noktadan ayağa kalkmayı da biliyor. Yarınlar ne getirir bilinmez ama aceleye gelmeyen ve en az ilk iki sezondaki gibi üzerine düşünülen bir senaryo ile La Casa de Papel için işlerin hayli yolunda gideceği bir final sezonunu öngörmek mümkün. Ne diyelim, umarım 5. sezon bu direniş hikâyesinin hakkıyla ortaya koyduğu son olur. Yoksa iyiden iyiye tekrara düşen, izleyicisini kısır döngünün içerisinde oyalayan bir yapıya şahitlik etmek, her bakımdan üzücü olacaktır.