yukari cik
X

Çi: Gümbür Gümbür Mü Geliyor, Yoksa Tökezliyor Mu?

Çi: Gümbür Gümbür Mü Geliyor, Yoksa Tökezliyor Mu?

Uzun zamandır yolu gözlenen, geçtiğimiz sezonun en çok ses getiren dizilerinden olan Fi, ikinci sezonu Çi ile nihayet arz-ı endam etti. Dijital platform Puhu TV’nin orijinal yapımı olma özelliği taşıyan ve Azra Kohen’in çok satan üçlemesinden uyarlanan dizi, bir kez daha gizemli yapısı, entrikadan vazgeçmeyen duruşu ve en önemlisi özgün karakterleri ile büyülemek adına yola çıkmış durumda. Dilerseniz hem Çi’ni ilk bölümüne göz atalım hem de yeni sezon için kısa bir niyet okuması yapalım.

Malumunuz, Fi geçtiğimiz sezon başladığında cesur sahneleri vesilesiyle fazlasıyla ses getirmiş ve ilgi çekici hikâyesiyle de birçoklarının takibe aldığı bir dizi olmuştu. Can Manay isimli ünlü bir terapistin Duru isimli genç ve güzel bir kızı elde etme çabasını ve aynı zamanda bu gizemli terapistin geçmişine odaklanan dizi, özgün yapısıyla fark yaratmayı başarmıştı. Ancak Fi, izleyenlerini bir noktadan sonra da ikiye bölmekten geri durmamıştı. Özellikle ilk üç bölümden sonra, Türk dizilerinin olmazsa olmazı entrika çukuruna git gide saplanan ve cesur diye tabir edilen -aslında hiç de cesur olmayan- sahnelerin iyiden iyiye minimize ediliyor oluşu derken, ilk bölümde karşımıza çıkan dizi ile ilerleyen bölümlerdeki Fi arasında derin bir uçurum meydana gelmişti. Ancak dizi, tökezlediği yerden kalkarak merak uyandıran son bölümleriyle başlangıçtaki tadı vermeyi başarmıştı.

Güçlü bir finalin ardından ara veren ve ikinci sezonu için ilgiyi günden güne harlayan Fi, nihayet ikinci sezonu ile döndü. Nispeten sakin geçen, ancak fırtına öncesi sessizlik olarak tabir edebileceğimiz ilk bölümden sonra şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, yer yerinden oynayacak! Hikaye anlamında, taşların yerine oturması, karakterlerin izleyici ile kurduğu bağ ve en önemlisi Can Manay-Duru arasındaki ilişkinin geçirdiği keskin viraj, anlatının cazibesini özellikle gizem sosunu daha yükseğe çekecektir; bu kesin. Ancak hikâye anlamında süre gelen potansiyeli, geri kalan hususlar için söylemek mümkün mü, orası tam bir muamma!

Öncelikle, Fi’yi Fi yapan ana detayın Can Manay olduğunu defaatle vurgulamak gerekir. Onun bir satranç oyuncusu gibi her şeyi planlayan duruşu, narsist kişiliği ve şatafatlı hayatı, diziyi böylesine ilgi çekici kılan ana etmen. Keza Can Manay’ın karanlık geçmişi de, dizinin popülaritesini arşa yükselten en önemli hadiselerden. Ancak ilk sezonda git gide Duru’nun aşkıyla gözü kör olan, bırakın o narsist tavırları, Duru karşısında “Minnoş bir ev kedisi”ne dönüşen Can Manay, acilen tüm çekiciliği ile sahalara geri dönmezse, bu Çi’nin irtifa kaybedeceğinin habercisi olarak belirecektir. Ancak ikilinin ilişkisinin ilerleyen bölümlerde çıkmaza gireceğini ve Can Manay’ın içindeki canavarı tekrardan su yüzüne çıkaracağını varsayarsak, Çi’nin de en az Fi kadar albenisi yüksek bir sezon olarak karşımıza geleceğini söylemek mümkün hale geliyor.

Tabii belirtmemiz gereken bir diğer husus da, Çi’nin ilerleyen bölümlerinde kartların yeniden dağıtılıyor olacağı. Nitekim karşımızda yer alan bir üçlemenin ikinci kitabı ve kendi içerisinde bambaşka bir hikayeye sahip. Evet, artık Deniz ve Duru çifti yok. Ancak onları aratmayacak daha şehvetli bir aşk ile karşılaşmak yahut Sadık Murat Kolhan’ın Sith Lordu kimliğini yavaş yavaş rafa kaldırmasına tanıklık edebiliriz. Bu da esasen, Fi ile sağlam bir temel atan Çi’yi seyre dalmak için en önemli nedenlerin başında yer alıyor.

Tabii dizinin eksi yönleri de yok mu, muhakkak ki var. Özellikle Çi’nin nispeten art-house bir iş olarak başlaması ama hemen sonrasında entrikalar denizine doğru yelken açması, hikayenin de gidişatına bir nebze etki etmişti. Bu da dizinin, yalnızca belirli bir kitleyle sınırlı kalmayıp, a’dan z’ye tüm ülkeye hitap etmesine vesile olmuştu. İtiraf edelim, şatafatlı hayatları ve insanların birbiri ardından çevirdiği dolapları izlemeyi fazlasıyla seviyoruz. Ancak Fi gibi gücünü gizeminden ve özgünlüğünden alan bir dizinin, birtakım klişelere geniş yer ayırması onun için en büyük tehlikelerde biri olarak da dikkat çekiyor.

Bu noktada dizi ile dikkat çeken ve bana kalırsa ilerleyen zamanlarda asap bozucu bir duruma yükselebilecek bir durum söz konusu: Süre. Hak vereceğiniz üzere Fi’yi diğer yerli dizilerden ayıran ana etmen, iki-iki buçuk saate ulaşan dizilere nazaran daha makul bir süreyle karşımıza gelmeseydi. Yayınlanan ilk bölümün yaklaşık 90 dakika bandında seyretmesi, sezonun ilk bölümü olması hasebiyle kabul edilebilir olsa da, ilerleyen haftalar için büyük bir tehlikeyi de beraberinde getirecektir. Evet, aradan geçen aylar sonucunda diziyi hasretle karşılayan izleyici, en başta süre konusuna pek fazla takılmayacaktır ancak bunun devamlı hale gelmesi, Fi’nin özgünlüğü yerle yeksan edebilecek hatta izleyicinin diziye karşı motivasyonunu kaybetmesine kadar gidebilecek önemli bir detay olarak beliriyor.

Bu noktada diziye yeni katılan karakterlere de göz atmakta yarar var. Nehir Erdoğan ve Teoman Kumbaracıbaşı, ikinci sezonda karşımıza çıkan isimler. Öncelikle Nehir Erdoğan’ı tekrardan ekranlarda görmek ve onun tüm yeteneğine tanıklık etmek gerçekten bir izleyici olarak fazlasıyla mutlu edici bir hadise. İlerleyen bölümlerde, onun hikâyede daha sıklıkla yer alacağını düşünmek dahi, ekran başına geçmek adına fazlasıyla heyecanlandırıcı bir durum. Keza Can Manay’ın yeni patronu olarak arz-ı endam Teoman Kumbaracıbaşı da, gizemli ve bir o kadar sert bir medya devi olarak ilk bölümde ürkütmeyi başarıyor. Onun ilerleyen bölümlerde, hikâyenin kilit değişkenlerinden biri olacağı aşikâr. Esasen Teoman Kumbaracıbaşı gibi yetenekli ve bir o kadar da çekiciliği yüksek bir ismin, diziye oldukça fazla şey katacağı da gün gibi ortada. Bu noktada böylesine iki başarılı oyuncuyu tercih eden ve onları yeniden sevenleriyle buluşturan yapım ekibine, esasen bir teşekkür borçlu olduğumuz da aşikâr.

Fi, Çi adıyla ekranlara gelecek yeni sezonuyla izleyicisi ile buluştu. Nispeten durgun geçen ve klasik bir Türk dizisini andıran bir bölümle açılışına yapan yeni sezonun, gelecek adına umut ve karamsarlığı aynı anda dağıttığını söylemek mümkün. Can Manay’ın daldığı karanlık uykudan uyanması ve Fi’nin bir internet dizisi olduğunu kısa sürede hatırlaması neticesinde, bir kez daha çok konuşacağımız bir sezonla karşı karşıya geleceğimizi gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz. Ne diyelim, izleyip, görelim!

82ekran için yazan: Polat Öziş