Netflix’in 2017 yılında en merak edilen filmi olan Bright sonunda yayınlandı. Filmi, Suicide Squad (2016) ve Fury (2014) filmlerinden tanıdığımız David Ayer yönetiyor. Yönetmen önceki filmleri ile aksiyon kategorisinde iyi-kötü kendini ispatlamıştı. Bright filmi ile de yaptıklarının üzerine bir şeyler koyabilmeyi başarıyor. Karanlık atmosferler yaratmayı ve elinden geldiğince az efekt kullanmayı tercih ettiğini önceki filmlerinden biliyoruz. Bright filminde de yönetmen tarzını devam ettirmiş görünüyor. Yapım, çıkmasından bu yana çoğunlukla kötü yorumlar aldı. Bunda filme harcanan paranın büyüklüğü ve beklentinin yüksek olması etkili oldu diyebilirim. Zira Bright, Netflix’in şimdiye kadar ki çektiği en pahalı film olma özelliğini taşıyor.
Bright evreninde büyü çok eskilere dayanıyor, ancak günümüzde yasaklanmıştır. Antik çağlarda neredeyse her yerde bulunabilecek “büyülü değnekler” aracılığı ile büyü mümkün bir haldedir. On sekizinci yüzyıldan sonra büyünün yasaklanması ile birlikte hem büyücüler hem de büyülü değnekler azalmaya başlar. Günümüzde ise sadece birkaç tane büyülü değnek kalmıştır. Bu büyülü değnekleri kullanabilen kişilere ise Bright denmektedir. Bizim izlediğimiz hikâyede ise iki polis memurunun hikâyesi anlatılır. Memur Ward, bir ork tarafından vurulmasının ardından yeniden işe dönecektir. Ortağı Jakoby ise ülkedeki ilk ork polis memuru olmanın getirdiği sancılar ile uğraşmaktadır. İkili, gelen bir anonsa cevap verdiklerinde kendilerini inanılmaz bir maceranın içinde bulacaktırlar. Ve netice olarak bizler de bir gece içinde yaşanan olaylar silsilesine tanıklık ederiz.
Bright konusu itibari ile oldukça heyecan ve beklenti yaratan bir film. Fantastik edebiyatın ve filmlerin vazgeçilmezi olan orklar, elfler ve filmde göremesek dahi bahsi geçen cücelerin günümüz dünyasında yaşadıkları bir evren sunuyor. Bu noktada filme değinmek yerinde olacaktır; çünkü film, evrenin tarihinden neredeyse hiç bahsetmiyor ve bir gecede geçen bir hikâyeyi anlatıyor. Bir iki defa adını duyduğumuz Jirak ve Dark Lord gibi isimlerin de hikâyelerini duyabilmek, iki bin yıl önce cereyan eden büyük savaşın daha detaylı bir anlatımı, filmi izlemeyi daha keyifli hale getirebilirdi. Filmin belki de en eksik yanı anlattığımız bu durum, çünkü ortada oluşturulmuş bir evren var ve bu evrenin bir tarihi var. Yani anlatılacak bol bol malzeme var, ama anlatmamak tercih ediliyor. Konusu bakımından benzerleri olan Lord of the Rings ve Game of Thrones gibi yapımların gerisinde kalmış diyebilirim. Efsanevi LOTR serisinin ilk filmi binlerce yıl önce yaşanmış bir savaş ile açılıyordu. Game of Thrones serisindeki geri dönüşler oldukça kısa olmasına rağmen büyük etkiler yaratabilmişti. Eğer serinin tamamı düşünülerek yapılmış bir hamle ise bu durum Bright adına bir miktar kabul edilebilir. Ancak yine de eldeki malzemeyi iyi kullanıp, serinin diğer filmlerini çok düşünmeden her şeyi ile iyi bir film ortaya koymak daha kabul edilebilir bir iş olurdu. Belki de bahsettiğimiz bu konular ile ilgili başka planlar mevcuttur; bunu da ileride görme fırsatımız olacaktır. Çünkü Bright devam filminin onayını henüz ilk film yayınlanmadan almıştı. Netflix’in en güvendiği işlerden biri olduğunu da bu şekilde anlayabiliriz.
Filmde, tüm ırklara kendine has özellikler atfedilmiş. Bu alışıldık ve doğal bir uygulamadır. Zira ırkları birbirinden sırf görünüm olarak ayırmak yeterli değildir. Bu ayrımı yaparken Bright, geleneksel fantastik tanımlara uygun bir ayrım yapmaya çalışmış. Bunun sonucu olarak insanlar bildiğimiz gibi bugün ne ise filmde de aynı şekilde; orklar bir nevi ezilen ırk ve varoşların hâkimi, elfler ise evrenin zenginleri ve modacıları. Cüceler hakkında bir ipucu yok filmde. Fakat onların da mücevherci, madenci veya petrol zengini olmamaları için bir sebep göremiyorum. Bu ayrımlar üzerinden ırkçılık meselelerine filmin bazı kısımlarında göndermeler yapılıyor.
Filmde efektlere abanma gibi bir durum söz konusu değil. Orklar ve elfler makyaj ile yaratılmış. Suicide Squad filmi ile makyaj konusunda iyi olduğunu zaten kanıtlamıştı yönetmen; ki filmin karakterlerinden özellikle Harley Quinn, popüler kültürde hemen yerini almıştı. Bir başka Suicide Squad karakteri olan Killer Croc makyaj ile ortaya çıkartılmıştı ve takdire şayandı. Bu filmde de David Ayer ne kadar işinin ehli olduğunu ve ne kadar doğru bir tercih yaptığını gösteriyor. Çünkü CGI yerine makyaj kullanımı gerçekçilik hissine büyük katkı sağlıyor ve görsel olarak -eğer iyi yapılmış bir makyaj ise- daha iyi bir seyirlik sunuyor. Malumunuz CGI tekniği son dönemlerde oldukça gelişti, ancak henüz istediğimiz tatta bir görsellik alamıyoruz. Marvel ve DC’den tutun Rogue One’a ve Hobbit serisine baktığımızda CGI kullanımını -karakter veya yüz yaratma anlamında- sık sık gördük. Ancak ne kadar gelişmiş olursa olsun ve bu büyük bütçeli yapımları da göz önüne aldığımızda, bu tekniğin henüz tam olarak istenileni veremediğini görüyoruz. Filmin içinde tam takır gerçek karakterlerin yanına konulan CGI bir karakter, filmin içindeki gerçekliği bir anda alt üst edebiliyor. Oluşan sahtelik hissi ise filmden kopmalara neden olabiliyor. Hiç olmayan ya da garip bir şekilde sette bulunan bir karakter karşısında oynayan oyuncuları da zora sokabiliyor. Bu nedenle şimdilik, makyaj kullanımı daha yerinde bir kullanım olarak görülüyor. David Ayer ise bunu en iyi kullananlardan biri. Peter Jackson, Hobbit’e kıyasla LOTR serisinde bunu başarılı kullananlardan biriydi. Zaten iki seri arasındaki en büyük farklardan biri buydu ve Hobbit’i beğeni olarak bir tık aşağıda bırakan etmenlerden biri de anlattığımız bu durum idi.
Bright kendi evreninin sunduklarını yeterince kullanmıyor ve kullandığı yerlerde de umduğu etkiyi bırakamıyor. Bu onun yeterince iyi bir film olmasının önüne geçen ana etken. Sırf bu yüzden Netflix yakın zamanda seyirciyi memnun edebilmek adına evrenin tarihini anlatan ufak bir video yayınladı. Film, müthiş işlenmiş olan ve her şeyi ile dört dörtlük bir iş değil, ama gereğinden fazla hırpalandığını düşünüyorum. Vaat ettiği aksiyon ve yaşattığı macera hissiyatı ile de izlenebilir bir yapım ortaya çıkmış. Netflix, dizi işini çok iyi götürüyor fakat filmlerde bir türlü istediğini elde edemedi. Bright, Okja, War Machine, Deathnote gibi filmler ile farklı işler deniyor. Bu denemelerin ardından yavaş yavaş daha iyi filmlerin geleceğini ve seyircilerin film alanında da gönüllerini kazanacağını düşünüyorum. Bright’ın devam filmi veya filmlerinde ise ilk filmin eksikliklerinin kapanacağını ve artan film bütçesi ile de daha kaliteli bir film ortaya çıkacağını düşünüyorum.