yukari cik
X

Avrupa Yakası’nı Neden Çok Seviyoruz?

Avrupa Yakası’nı Neden Çok Seviyoruz?

Malum, ülkemiz tam anlamıyla bir dizi cenneti. Ancak ne var ki bu bolluk içerisinde, komedi dizileri bir elin parmak sayısını geçmiyor. Tatlı Hayat, Leyla ile Mecnun, Kardeş Payı gibi yapımları bu türün öne çıkan örnekleri olarak göstermek mümkün. Tabii içlerinde biri var ki muadilleri arasında dahi inci gibi parıldamayı başarıyor. Kim mi o? Tabii ki 6 sezon boyunca süren ve gönüllerimizi fetheden Avrupa Yakası’ndan bahsediyoruz.

Gülse Birsel’in kaleme aldığı senaryoyla adından söz ettiren Avrupa Yakası, son zamanlarda ise yeniden gündeme gelmiş durumda. Bunun sebebi ise, YouTube kanalının aktif bir şekilde dizinin kesitlerini servis etmesi. Unutulmaz sahneleri her gün bir kez daha izliyor ve Avrupa Yakası’na yeniden başlamak için heyecanlanıyoruz. Ancak bu süre zarfı içerisinde fark edilen nokta ise fazlasıyla dikkate değer; Avrupa Yakası’nın aradan geçen süre zarfında eğlencesinden zerre ödün vermemesi. Hatta tezimizi daha da ileriye götürerek, dizinin bunalmış beyinlere ilaç gibi geldiğini de söyleyebiliriz. Pekâlâ, yalnızca yayınlandığı zaman diliminin değil, her dönemin parlayan komedisi olmayı başaran Avrupa Yakası’nı neden çok seviyoruz? Naçizane dilimiz döndüğünce açıklamaya çalıştık. İşte, Avrupa Yakası’nı çok sevmemize olanak sağlayan nedenler.

  • Beyaz Türkleri Tiye Alışı

Malum, Avrupa Yakası bir Nişantaşı hikâyesi olarak huzurlarımıza geliyor. Tabii, mevzu İstanbul’un bu elit bölgesi oldu mu da, her bir noktada “Beyaz Türk”e rastlamak mümkün hale geliyor. Esasen dizinin en büyük başarısından birisi de burada gizli. Topluma dev aynasından bakan bireyleri, zemin kata indiren dizi, böylelikle onları kendi bildiği yoldan tiye alıyor ve eğlencesini doruk noktasına çıkarmayı başarıyor.

  • Toplumda Karşımıza Çıkması Muhtemel Aile Yapısı

Hikâyenin merkezine yerleştirdiği noktalardan birisi de Sütçüoğlu Malikânesi. Her ne kadar Tahsin Sütçoğlu ve ailesi Nişantaşı’nın köklü ve soylu ailelerinden biri olarak karşımıza çıksa da, çizdikleri portre esasen toplumda karşımıza çıkması muhtemel bir aile yapısını temsil ediyor. Otoriter bir baba, her şeyi alttan alan bir anne, serseri mayın gibi oradan oraya sürüklenen bir abi ve bağımsızlığını herkese kanıtlamak için çabalayan evin küçük kızı. Evet, Avrupa Yakası her ne kadar orta-üst sınıfın hikâyesini bizlere aktarsa da, esasen ortaya koyduğu aile tanımıyla toplumun her noktasına sirayet etmeyi başarıyor ve böylelikle izleyicisi ile daha yakın bağ kuruyor. Bu da ortaya çıkan mizahın, daha samimi bir şekilde izleyiciye aktarılmasının önünü açıyor.

  • Kolay Yoldan Köşeyi Dönmeye Çalışan %100 Yerli Abi Modeli

Avrupa Yakası hakkında bugün methiyeler düzebiliyorsak şayet, bundaki en büyük pay Ata Demirer ve onun hayat verdiği Volkan Sütçüoğlu’na aittir. Ailesi tarafından bir muhallebiciye hapsedilen ve oradan kurtulmanın tek yolunun şöhretten geçtiğine inanan Volkan için, bu uğurda deyim yerindeyse her yol mubahtır. Nitekim bu yönüyle de onu evde, işte, sokakta, insanoğlunun nefes aldığı her bir noktada görmek mümkün hale geliyor. Sahi, kolunu dahi kıpırdatmadan, kolay yoldan köşeyi dönmeye çalışan birey tasviri, size çok tanıdık gelmiyor mu? İşte Volkan’ı halktan biri yapan bu husus, Ata Demirer’in nevi şahsına münhasır oyunculuğu ile birleştiğinde, doyumsuz kahkahaları da beraberinde getiriyor. Bu da Avrupa Yakası’nın izleyici ile kurduğu bağı yukarı çekmesine olanak sağlayan en önemli hususların başında geliyor.

  • Adı Avrupa Yakası Olsa Da, Anadolu’ya Asla Sırt Çevirmeyişi

En başta dile getirdiğimiz gibi Avrupa Yakası, Nişantaşı’nda yaşayan Beyaz Türkleri ele alan bir dizi. Ancak ilk bölümden son bölüme kadar, hikâyenin Anadolu insanına sırt çevirmediğini açık bir şekilde söyleyebiliriz. Şesu’dan, Gaffur’a; Makbule’den, Dilber Hala’ya kadar Anadolu motifleriyle bezeli birçok karakteri 6 sezon boyunca izledik. Bunlar yeri geldiğinde Burhan gibi lümpen tiplemeler olarak karşımıza çıksa da, eğreti durmayarak, dizinin samimiyetine pozitif katkı sağlamayı başarıyor. Keza diziyi Nişantaşı özelinden çıkaran ve toplumun her bir noktasına temas etmesine vesile olan ana etmenin de bu olduğunu söylemekte yarar var. Böylelikle Avrupa Yakası, herkesin kendisiyle özdeşleştirebileceği uç karakterlerden kesitler sunarak, evimizin daimi üyesi olarak beliriyor.

  • Burhan Altıntop   

Mevzu bahis Burhan Altıntop oldu mu söze nereden başlanacağı da pek kestirilebilir bir durum değil açıkçası. Nitekim karşımızda, Türk televizyonlarının görmüş olduğu en spesifik karakterlerden biri duruyor. Patavatsız, cimri, kurnaz ve ne yapacağı pek kestirilemeyen Burhan, Avrupa Yakası’na üçüncü sezonda katılmış ve akabinde de dizinin tüm komedi yükünü sırtlamıştır. Esasen onun bu denli öne çıkışı, Avrupa Yakası’na daha sıkı sıkıya bağlanmamıza olanak sağlayan yegâne hususlardan birini de temsil ediyor. Her ne kadar karakterin sezonlar ilerledikçe uğradığı değişim, kimi zaman eleştirileri beraberinde getirse de, Avrupa Yakası’nın 6 sezon boyunca mizahından ödün vermemesinin en önemli yapı taşı da kesinlikle Burhan Altıntop’tur. Onun gizemli bir psikopat olarak ne her daim sürprizlere açık yapısı, dizinin her bölüm vadettiği eğlenceyi daha dişe dokunur bir hale getiriyor. Sahi, o da Nişantaşı çocuğu, o da üniversite okudu, neden dışlayalım ki onu?

  • Gülse Birsel’in Karakter Yaratmadaki Başarısı

Avrupa Yakası, ilk sezonlarda hikâyesinin üzerine eğilen bir diziyken, zaman ilerledikçe sıra dışı karakterlerine yoğunlaşan bir ruh haline bürünüyor. Komedi dizilerinin kendisini bataklığa sürüklediği en büyük hususların başında da bu gelir esasen. Ana konuya sırt çevirip, yalnızca karakter üzerinden mizahı çıkarma çabası, çoğu zaman pozitif geri dönüşler vermez. Gelgelim ki Avrupa Yakası, bu noktada örnek teşkil edilebilecek bir noktada konumlanıyor. Çünkü karşımızda, Gülse Birsel gibi derinlikli ve yazdığı her karakteri özgün birer mizah makinesine çevirebilen usta bir kalem duruyor. Yer yer karikatürize olmaya fazlasıyla müsait olan karakterlerden, ince bir şekilde yararlanmayı başaran Gülse Birse, esasen Avrupa Yakası’nı kitlelere bu denli sevdiren en önemli ayrıntı olarak beliriyor. Nitekim onun yarattığı her bir karakterin, farklı bir projede üzerine senaryo yazılabilecek kadar muazzamlığı beraberinde getirdiğini de söyleyebiliriz. Ne diyelim, sen çok yaşa Gülse Birsel!

  • Daldan Dala Konan Gönül İlişkileri

Eğri oturalım, doğru konuşalım. Türk dizilerinin olmazsa olmazı, daldan dala konan aşk ilişkileridir. Çoğu zaman hikâyenin dramatik sosunu yoğunlaştırmak için kullanılan bu husus, Avrupa Yakası özelinde ise fazlasıyla eğlenceli bir konuma yükseliyor. Volkan’ın ilk sezonlarda Selin-Yaprak arasında gidip gelmesi, Aslı’nın Cem-Osman ikilisi arasında savrulması, Sacit’in Şahika-Zeynep ikilisini birlikte idare etmesi derken, aşk kavramı bir anda dizinin en bomba mizah öğesi olarak öne çıkmayı başarıyor. Tüm sezonlar boyunca ortalıkta dolaşan bu husus, karakterlerin git gelleri vesilesiyle fazlasıyla eğlenceli anları da beraberinde getiriyor. Esasen bu da, dizinin hikâye anlamında tıkandığı her dönemeçte başvurduğu ve fazlasıyla olumlu geri dönüş aldığı bir hamle olarak belirmektedir. Sahi, Makbule’nin Burhan’a olan aşkına hangimiz gülmedik ki?

  • Komedi Konusunda İhtisas Yapmış Oyuncular

Avrupa Yakası’nı neden çok sevdiğimizden bahsediyorsak eğer, söylenecek en önemli detayların başında ise, komedi konusunda ihtisas yapmış oyunculara kadrosunda geniş yer ayırması geliyor. En başta, Kuruntu Ailesi gibi bir fenomenle gönülleri fetheden Gazanfer Özcan’ın dizideki varlığı fazlasıyla kıymetli. Tabii ona ek olarak, ülkemizin şu andaki sayılı komedyenlerinden olarak gösterebileceğimiz Ata Demirer ve yine aynı şekilde doğal komik Tolga Çevik de dizinin eğlenceli yüzleri olarak öne çıkıyor. Bitti mi? Tabii ki hayır. Rutkay Aziz gibi bir duayen, Engin Günaydın ve Binnur Kaya gibi doğuştan yeteneklerin varlığı, dizinin eğlencesini maksimum düzeye çıkarmada fazlasıyla işlevsel. Hal böyle olunca da Avrupa Yakası’nın buram buram güldürmesi ve geniş kitlelerce hayranlıkla takip edilmesi kaçınılmaz bir süreç halini alıyor. Ne yapalım yani, gülmeyelim de taş mı olalım?

  • Bonus: Jenerik

Biri bizi durdursun canım!

İtiraf edelim, yıllar yılı ekranlarda birçok usta işi jenerikle karşılaştık. Ancak henüz jeneriğiyle güldürmeye başlayan diziye de pek rastlamadık. İşte Avrupa Yakası, bir yandan Hale Caneroğlu’nun sesinden dile gelen müziğiyle kulakların pasını silerken, bir yandan da üçe böldüğü ekranıyla dizi başlamadan güldürmeyi başarıyor. Keza hikayesine dair büyük ipuçlarını da jenerikte veren dizi, aradan geçen yıllara rağmen hala efsanevi jeneriğini zevkle izlettirmeyi başarıyor.