yukari cik
X

Avarya ya da Ev Neresidir?

Avarya ya da Ev Neresidir?

82ekran için yazan: Ahmet Toğaç

Gökalp Gönen’in yönetmenliğini yaptığı kısa animasyon filmi Avarya festival yolculuğunu tamamlayarak geçtiğimiz günlerde online olarak erişime açıldı. İlk olarak 38. İstanbul Film Festivali’nde gördüğüm ve daha sonra çeşitli festivallerde yeniden izleme fırsatı edindiğim Avarya’nın daha önceden bir kritiğini payalşamıştık. Dünya çapında kısa filmleri online olarak seyirciyle buluşturan Short of the Week seçkisiyle Avarya’yı izleyebilirsiniz. İdeal bir ev arayışında olan bir robot tarafından kontrolleri ele geçirilmiş yalnız bir insanın öyküsünü anlatan film gerçek ev neresidir sorusunu seyirciye yöneltmeyi başaran bir yapım.

Belirsiz bir dünyanın sonu senaryosuyla yeryüzünden ayrılmak zorunda kalan bu yaşlı adam, bir robotun kontrol ettiği ve dünyadaki eviyle bire bir benzerlikte tasarlanan bir uzay gemisi içinde yolculuk eder. Film Isaac Asimov’dan robotların insan emirlerinden çıkamayacağı ancak insan hayatını tehlikeye atacak bir emirin de insan eliyle gelse dahi gerçekleştirmeyeceğini söyleyen bir alıntıyla başlar. Bu alıntı robotların dünyayı ele geçirdiği ve insanlığı yok edeceğini içeren şüphelerin yaşanmayacağı bir film evrenine seyirciyi sokar. Dolayısıyla robot, efendisi için onlarca gezegeni gezip, ideal yaşam koşullarını ararken efendisinin yalnızlık bunalımıyla değil yeni gezegenin biyolojik koşullarının insana ne kadar uygun olduğunu ölçer. Bu da Asimov’un alıntısının film içinde tartışılmasına neden olur. İnsanın bir nevi kölesi konumunda olan robot teknolojik kontrolleri vasıtasıyla insanın özgür iradesini kontrol etmeye başlayan bir mekanizmaya evrilmiştir. Yani tehdit edici paranoyak şüpheden arınarak filme başlayan seyirci yaşlı adamla beraber bir ikilem içine girmeye başlar. Film, robotların geliştirdiği ışın silahlarıyla insanlığı ele geçirmenin aksine “köle” konumunda olmasına rağmen özgür iradeye ket vurmasıyla insanlığı ele geçirir. İntihar etmek isteyen insanı ölüm fantezisiyle uyutarak ona yeni bir bilinç ve vücut verecek kadar kontrolü ele geçiren robot köle değil, kendini efendi sanan zayıf insana hükmeder. İnsan kendi eliyle bağlandığı teknolojik bir tanrıyı da yaratmış olur.

Ev Neresidir?

Geminin insanın dünyadaki odasına bire bir olarak tasarlandığından söz etmiştik. Bunu yeniden hatırlayan insanın çekmecesinde bulduğu silahla kendine öldürme girişiminin robot eliyle bertaraf edilmesi filmin asıl sorusunu yeniden açılmasına da olanak sağlar. “Ev neresidir?” ve buna ek olarak bir başka soruyu buradan zihinlerinize bırakalım, bire bir kopya orijinalinin yerini tutacak mıdır?

Ev meselesini hem yurt edinme hem de orijinal/kopya karmaşası üzerinden tartışacağız.  Robot gezegenlerin koşullarını kendi belirlediği teorik ideallerce ölçmeye çalışırken insanın aradığı “ideal” koşullar oldukça farklıdır. O, dünyada alıştığı insanları yani sosyal toplumu idealleştirirken robot bireysel bir kaygı içerisindedir. Yıllarca yaşadığı odasının kopyasından ev hissini tadamayan adamın özlediği ev bir çatı değil bir başka insan yüzüdür. Orijininden koparılmış yeni tasarımın yani kopyanın ev yani öz yerine geçemeyeceği ve orijinale atfedilen değerin yalnızca tüm detaylara kadar aktarılmasında gizli olmadığı hatırlatılır. Gestalt kuramı içindeki “bütün, kendini oluşturan parçalardan farklıdır.” ölçütü evin kopyasının neden “ev” olmadığını destekler niteliktedir. Ev, “kitapların üzerindeki tozlara kadar” oluşturulan kopya parçalarından değil, paylaşıldığı duygusal hissiyattan evdir. Diğer türlü alelade bir yolculuk gemisi veya bir apartman dairesi olabilir. Bunun yanında intihar eylemi üzerinden film bir yandan insanın kendi vücudunda da bir konuk olduğu fikrini ortaya atar. Bilinci sabit tutulan insan tıpkı bir robot gibi aynı görünümlü başka bir bedene monte edilebilmektedir. Ancak vücutlarımızın insanlara emanet edilmiş birer hediye olduğu ve dünyada konuk olduğumuz muhafazakar bir önermedense film seyirciyi korkunç yalnızlıkla baş başa bırakacaktır.

Finale varıldığında robotu sözde kurnaz oyunlarıyla kandırabileceği gafletine düşen insan, robot tarafından kendine bir beden değiştirme operasyonu geçirterek çöpe dönüşen eski bedeni dünyaya atma fikrini robota kabul ettirir. Eski beden, öz zihnin rüyalarında karşısına çıkan boş bir mekanla karşı karşıya kalırken gemi dünyadan uzaklaşır. Ancak bu eski beden orada kendine benzer insan türüyle değil, kendisinin kopyası olan ve daha önce yine sözde kurnaz zihin vasıtasıyla dünyaya atılan çöp bedenlerdir. Birer robot bedenler canlıdır ancak asıl robotun işlettiği mekanizmanın aksine zihinden yoksun aptal birer topluluktur. Hikayesini izlediğimiz karakterin zihni, kendinden önceki zihinlerin yaptığı eylemleri muhtemel olarak tekrar etmiş ve kendini yine belirsiz felaketin ya da sonu gelmez döngünün içine kendi seçimleriyle bırakıvermiştir. Zihnin hayalini kurduğu ve konul olduğu bedeni göndermek istediği yaşam idealiyle bir tutulan dünya, bir cenneti vaat ederken seyirciyi ve karakteri döngünün getirdiği boşluğun içine hapseder. Varılmak istenen ev artık dönüşü mümkün olmayan bir mesafede kalmasına rağmen eve varma fantezisi yeni zihinler üzerinde tekrar tekrar kurulacaktır.