Hadi gelin, 90’lı yıllara doğru küçük bir yolculuğa çıkalım ve tarihin en akıllara zarar komedisini hep birlikte hatırlayalım. Gani Müjde’nin senaryo ekibinin başında yer aldığı ve literatüre birçok terim kazandırmasıyla meşhur Ruhsar için yapılabilecek en doğru tanım, ölümsüz bir aşkın en eğlenceli hali olacaktır. Nitekim absürtlüğün tavan yaptığı, amiyane tabirle göbek çatlatan mizahın anbean ortalarda dolaştığı dizi, yalnızca 90’lı yılların en iyilerinden olmakla kalmıyor; aynı zamanda tarihinin gördüğü en farklı işlerden biri olarak da unutulmazlar arasına adını yazdırmayı biliyor.
Hatırlanacağı üzere Mazhar ile Ruhsar, ortalama bir aşkın sonucunda dünya evine girmiş iki gençtir. Mazhar’ın değerli validesi Menkıbe Hanım’ın gölgesinde, evliliklerini mutlu mesut sürdürmek için çaba sarf eden bu iki genç için, kader daha yolun başındayken ağlarını örer ve Ruhsar’ı bu dünyadan alıp götürür. Tabii bu olaylar silsilesinin hepsi, izleyicinin asıl hikâyeye kavuşması ve hunharca gülmesi için tasarlanan başlangıçtan ibarettir. Çünkü tüm enteresan ve eğlenceli hadiseler daha yeni başlamak üzeredir.
Sevdiği adamdan vakitsizce ayrılan Ruhsar, her ne kadar cennete de gitse, dünyadan hele hele biricik Mazhar’ından ayrılmaya pek niyetli değildir. O, dünya üzerindeki herhangi bir noktaya yağmur yağdığında sevdiği adamın yanına gidebilme iznini “Yetkili merci”lerden alır. Anlatması bile pekala eğlenceli olan bu konu başlığına, Gani Müjde’nin dinç ve heyecanını yitirmemiş absürt mizahı ile İhsan Aydın ve Fatih Solmaz’ın özgün kalemini eklediğimizde ise, ölesiye gülmek kaçınılmaz bir süreç halini alır.
Peki, diziyi anlatmayı bırakıp geçelim Ruhsar’ı efsaneleştiren, aradan geçen yıllara rağmen hala adıyla dahi gülümseten detaylarına. Evet, 90’lı yıllar birçok deli dolu mizahı, daha doğru bir tabirle absürt bir eğlenceyi huzurlarımıza getiren zaman dilimini içerir. Kaygısızlar, Çarli, Sıdıka ve Ruhsar bu güruhun öncü temsilcileridir. Ancak Ruhsar, gerek günlük konuşma diline kattıkları gerekse her şeyle dalga geçebilme yetisiyle muadilleri arasında dahi bir tık öne geçebilmeyi başaran bir dizi. Arkamıza dönüp baktığımızda, “Kanka” gibi şimdilerde hepimizin diline pelesenk olmuş bir hitabet şeklinin yaygınlaşma süreci Ruhsar ile başlar. Müfit ile Mazhar’ın vurgulu bir şekilde birbirlerine “Kanka” diye seslenişlerini unutmak mümkün mü? Ya da Ruşen Amca’nın oğlu Sedat’ı. Hiç görünmemesine rağmen dizinin adeta atardamarı olan o Sedat’ı. Nitekim o, dizide yalnızca ismiyle var olsa da, hepimizin hayatında yer eden ve ailelerimizin bize parmakla gösterdiği kişi değil midir zaten?
Bakıldığı zaman Ruhsar’ın marifetleri saymakla bitecek cinsten değil. Literatüre bu diziyle giren ve küfüre bile sempati kazandıran “Ruhospu” kelimesi, dizinin adı ilk zikredildiğinde akla gelenlerden. Peki ya Menkıbe Hanım’ın her sıkıştığında 4.Mahmut’a kadar dayanan soyunu öne sürmesi? Sahi ya, böyle köklü aileler ve ataları taa saraya dayanan zat-ı muhteremler 2000’lerle birlikte iyiden iyiye artmadı mı?
En başta söylediğim gibi, Ruhsar buram buram absürt mizah kokan ve izleyicisine anbean kahkaha attırma potansiyeli taşıyan bir dizi. Tabii bu noktada aslan payını Gani Müjde’ye ve ekibinin yazdığı senaryoya vermek gerekir. Özellikle son yıllarda iyiden iyiye tükenen ve tekrara düşen başarılı kalemin, kariyerinin ilk döneminde elinin değdiği işlerden biri olan Ruhsar, en az Kaygısızlar, Kahpe Bizans hatta ve hatta Arabesk kadar değerli bir noktada konumlanıyor. Evet, Ruhsar için Türk dizi sektörünü sarsan ya da muadillerine öncü olacak bir iş diyemeyiz. Ancak her sahnesi eğlence vadeden ve izleyicisini dünyevi dertlerden uzaklaştıran, aynı zamanda dakika dakika tebessüm ettirmeyi başaran bir diziye de övgü sözcüklerini sıralamak gerekir. Eğri oturup doğru konuşalım. Ölüm gibi, dünyanın en ciddi meselesine mizahı bir bakış açısıyla yaklaşabilmek her babayiğidin harcı değil. Sırf bu nedenden dolayı bile, böylesine özgün bir mizahı izleyicisine leziz bir şekilde aktarabildiği için Ruhsar’ın ziyadesiyle takdiri hak ettiğini söyleyebiliriz.
Karşımızdaki dizi, amiyane tabirle, sevdiği adam için dirilen bir kadının ve onların ölümsüz aşkının hikâyesini bizlere aktarıyor. Ancak Ruhsar, bu iki ana karakterin omuzlarında yükselirken, eğlenceli detaylarıyla da mizahi vuruculuğunu yukarı çekmeyi ihmal etmiyor. Abisi evlenmeden asla evlenemeyecek olan Firdevs, 68 kuşağından çıkagelen ve bir anarşistten, bir kapitaliste evrilen Önder Bey, tarihin ilk stalkerı olarak adlandırabileceğimiz Gözüm Abla, hatta ve hatta her bölüm, bir şekilde kendisine yer bulan dizinin kadrolu nikah memuru… Hepsi ve daha fazlası, yaşanan onca absürt ve büyülü olay içerisinde kendisine yer bulmakta zorlanmayan ve bir an olsun sırıtmayan uç karakterler. Bu nedenle Ruhsar’ın yalnızca hikâyesi ile değil, sıra dışı karakterleri ile de doyumsuz bir eğlence olduğunun altını çizebilmek mümkün.
Gelgelim oyunculara. İlk defa 15 yaşında Yusuf ile Kenan gibi sinemamızın kült filmlerinden birinde karşımıza çıkan Cem Davran, akabinde irili ufaklı rollerde dramadaki başarısını kanıtlar. Ancak onun ne denli büyük bir komedyen potansiyeli taşıdığını dosta düşmana ispatlaması ise tam olarak Ruhsar’a denk düşer. Keza o dönem henüz 20’li yaşların başındaki Hande Ataizi ile uyumu da hem ikiliyi hem de diziyi şaha kaldıran yegane etkenlerden olarak öne çıkar. Keza güzelliği ve tatlı-sert duruşuyla Hande Ataizi de partnerinin gerisinde kalmayan bir performansla, adını unutulmazlar arasına yazdırmayı başarır. Hatta bu ikili, öylesine sıkı bir ekip olur ki, sonrasında beraber talk show bile sunar. Hani şu meşhur, “Ne dedin sen” faciası ile son bulan program!
90’lı yılların kültleşmiş komedilerinden olan ve hali hazırda dahi ismiyle bile güldürmeyi başaran Ruhsar, gerek özgün hikâyesiyle gerekse sürprize gebe karakteriyle anbean kahkaha vadeden ve bunu da tertemiz bir mizahla yapan bir dizi olarak hafızlardaki güncelliğini korumaktadır. Cem Davran’ın ne denli büyük bir güldürü ustası olduğunu fark etmemizi sağlayan, Hande Ataizi ile böylesine yakından tanışmamıza vesile olan ve 90’ların kendine has uçarı mizahını evlerimize getiren dizi, şimdilerde çöplüğe dönen televizyonun gördüğü en özel komedilerden biri olarak hatırlanmaya devam edecektir. Bu kadar konuştuktan sonra, 108 bölüm süren ve her bölüm öncesi zevkle dinlediğimiz jenerik müziğine de kulak verelim ve Ruhsar’ı bir kez daha yanı başımıza doğru alalım.