yukari cik
X

38. İstanbul Film Festivali Keşif Filmleri

38. İstanbul Film Festivali Keşif Filmleri

Öncelikle aşağıda listelenen filmlerin hayli “kişisel keşif” kapsamında sıraladığım uyarısıyla açıyorum yazıyı. Bu liste belki de İKSV İstanbul Film Festivali dahilindeki öneri listelerinde adına pek rastlamayacağınız filmlerden oluşuyor. Onlarca film içinde bu yedi filmi seçmenizin ardından sabrın sonunda selamete mi çıkarsınız yoksa hüsrana mı düşersiniz bilinmez. Ancak benim için bu filmler büyük galaları bir kenara bıraktıracak kadar heyecan uyandırıcı.

Another Day of Life

1970’lerde Angola’daki iç savaşı incelemek üzere yola çıkan Ryszard Kapuscinski adlı Polonyalı gazetecinin yaşadıklarından oluşturulan film ilk bakışta zihinlerde Beşirle Vals’i canlandırıyor. Damian Nenow ve Raúl de la Fuente ortaklığının ilk uzun metrajlı animasyonu olan film röportajları ve arşiv görüntülerini de ardına katarak bir ülkenin girdiği bu trajik dönemi seyircilerine farklı yollardan deneyimletiyor. Avrupa Film Ödülleri’nde En İyi Animasyon ödülünü alan film daha önce Türkiye’de vizyon veya festival vasıtasıyla gösterilen Beyaz Diş, Taş Devri Firarda ve Pervane gibi filmleri geride bırakmıştır.

El Angel

Melek ya da melek yüzlü şeytan… Ülkesi Arjantin’de “Ölüm Meleği” olarak anılan Carlitos’un gençlik hikayesine odaklanan film listenin bir başka biyografik yapımı. İspanyol sinemacı Pedro Almodovar yapımcısı Agustín Almodovar ile birlikte bu filmin ortak yapımcılarından biri. İşin için Almodovar gibi bir sinemacı varken yönetmen Luis Ortega’dan ondan esintiler görmemek olanaksız olacaktır. 35. İstanbul Film Festivali’nde gösterilen El Clan filminde de yapımcılık yapan Almodovar ile birlikte o filmin diğer yapımcılarından Esther Garcia da işin içinde. Tüm bu güven verici isimler filmin arkasındayken heyecanlanmamak elde değil.

My Favorite Fabric

Almanya, Fransa ve Türkiye ortak yapımlı film prömiyerini Cannes Film Festivali’nde Belirli Bir Bakış seçkisinde yapmıştı. Metin Akdülger’in filmde rol alması vasıtasıyla medyaya yansıyan film çok dikkat çekmeden kamuoyundan gelip geçse de İstanbul Film Festivali dolasıyla seyretme şansını yakalıyoruz. Suriye asıllı yönetmen Gaya Jiji’nin otobiyografik parçalarını bulabileceğiniz filmin afişi dahi sinema duygusunu içinde barındırıyor.

Görülmüştür

2009’dan bu yana çektiği kısa filmlerle Türkiye’de ve dünyada birçok festival gezen Serhat Karaaslan ilk uzun metrajlı filmi Görülmüştür ile festivalin Ulusal Yarışma bölümünde. Konusu itibariyle film bir yandan minimalist Türk sineması yolunda ilerlemesi beklenirken bir yandan da merak uyandıran bir karmaşayı içinde barındırıyor. Geçtiğimiz sene festivalinin Ulusal Yarışma kazananı Borç filminin görüntü yönetmeni Meryem Yavuz, bu filmde de görüntü yönetmenliğini üstleniyor. Festival takipçileri Yavuz’u 2017 yılında En İyi Kısa Film’i alan Hinterlant, 2016’daysa hem Ulusal En İyi Film Toz Bezi hem de yine En İyi Kısa Film ödülünü kazanan Salı’yla hatırlayacaklardır.

Alice T.

Festivalin sıkı takipçilerinin adına aşina olduğu ve Romen Yeni Dalgası’nın önemli isimlerinden Radu Muntean yeni filmi Alice T. ile “Çiçek İstemez” bölümünde gösterilecek. My Favorite Fabric’den sonra listenin aynı seçkideki ikinci filmi olan bu yapım, çocukken evlat edinilen Alice’nin hamile kaldıktan sonra yaşadığı çetrefilli sorunlarına değiniyor. Dünya prömiyerini yaptığı Locarno Film Festivali’nden En İyi Aktris ödülünü alan Andra Guti’nin canlandırdığı Alice’yi izlemek için şimdiden biletlerin satışa çıkmasını beklemeye başlayabilirsiniz.

Amina

Kıvılcım Akay’ın filmi, Ulusal Belgesel Yarışma Dışı bölümünde Türkiye’deki ilk gösterimini yapacak. Amina, İstanbul’daki bir tekstil şirketinde mağaza modeli olarak çalışan Senegalli bir göçmendir. Suriyeli göçmenlerin hikayesinin yanında azınlığın azınlığı olarak nitelendirebileceğimiz bir hayata dokunan film siyahi kadının İstanbul’da nasıl yaşadığını ve hangi zorluklarla mücadele ettiğine odaklanıyor. Belgeseli yine Meryem Yavuz’un vizöründen perdede göreceğiz.

Ratcatcher

Listeyi keşif nitelemesine pek uygun olmayan bir filmle kapatıyoruz. İstanbul Film Festivali’nin Uluslararası Yarışma Jüri Başkanı Lynne Ramsay’in ilk uzun metrajlı filmi olması dolayısıyla filmi listelemenin çok da yanlış olmayacağını düşündüm. Henüz Kevin Hakkında Konuşmalıyız’ı izlemeden ve Ramsay’ın nasıl bir sinemacı olmadığını bilmeden izlediğim bu filmi festival dolayısıyla perdede yeniden seyredecek olmam, kendi anılarıma dair bir keşif niteliği taşıdığı için filmin keşif değerinin yenilebilir olduğu kanaatindeyim. Belki coğrafik belki de içerik olarak Ken Loach’ın Kerkenez filmini anımsatan bu yapım, Ramsay’e hayran olup yeniden izlemek isteyenler ya da onu geçmişe doğru keşfetmek isteyenler için festival kapsamında seyircilerin ilgisine sunuluyor.